
Ay dede ay dede bulutlarin i̇çi̇nde
Bilinmezin mucidi olmak adına en çok
da ikramı esirgenen ve şimdi nimet başlığı altında sözcükleri dikildikleri
yerden söküyorum: bakın, bakın çevrenize ve sadece o sökük sesine odaklanın.
Az evvel bir mikado çöpü olmanın
özlemi vardı içimde şimdi ise bir dikiş iğnesiyim en azından dikiş dikmeyi
bilmediğimle övünmüyorum artık ve her söküğün ardından kumbaraya attığım
kıyafetlerime bir de şiir asıyorum ve işte matem havası oysaki hala sıkı sıkı
giyinik, kışı ısmarlamanın verdiği sevinç ve huzurla kımıldamadan b/ekliyorum.
Hicabını duyduğum ne ki?
Söylemlerin nazarında evren hala
tepkisizliğini korurken bu sefer bir demet mimoza olmanın özlemi var içimde
oysaki mimoza mevsimi geçeli çok oldu ver her yer kasımpatı ve özlem dolu.
Şehrin tam da ortasındayım ve şiirin
de hem şirin gözüktüğüme fazlasıyla vakıfım her nedense ağlamaktan kızarmış
gözlerimle bir gülücük bekliyorum elbette yakın çevremde dolanan zebanilerden
değil en azından yazımı yazıp yasımı da demlendirirken asla teveccüh etmiyorum
kapsama alanımda olan insanlardan ne de olsa bağırıp çağırıp aşağılamaktan
başka işe yaramıyor kimisi.
Asla ve asla zan altında bıraktığım
kimse olamaz lakin ismimin başına eklenen sıfatlar inanılmaz ağrıma gidiyor ve
annemin yorgun kalbi engel oluyor tepki vermeme.
Suçum ne mi?
Gerçi ortada bir suç olduğuna hala
inanamazken can yakan hicap dolu davranışlarla askıya alıyorum günü ve
mutluluğu.
Az evvel dolunayın mizacına tanık
oldum ve çapkınca yıldızları gözetlerken ay dede, ilkokulda yazdığım o ilk
şiirim aklıma geliyor ve ardından tamı tamına otuz senemi şiirsiz geçirdiğim
koca bir ömür.
Dolunay göz kırpıyor mütemadiyen
lakin gülümsemek haram bana ne de olsa muhatabım olmayan kim ise hemencecik alaya
alacaklar, çocukça ve muzip bir şekilde gökyüzüne sevecen gözlerle bakarken
biliyorum ki pencereme yaklaşan üç beş münafık beyit tüm huzurumu çalacak.
Beklediğim kadar da var hani: neyi
mi?
Elbette yazıp çoğalma vaktimin geldiği
o muhteşem zaman dilimini ve hala kalemimi ve kendimi deli gibi sorgularken
biliyorum ki; tüm kalem dostlarım beni yeniden anlayıp yalnız da
bırakmayacaklar.
İçimi acıtan çok şey var: kalemin
minvalinde yine yakın çevremde olanların eşlik etmediği satırlar ve yine
onlardan müspet, menfi yorumlar alamadığım gerçeği.
Canım anneme ise kıyamıyorum; al da
oku, demeye yeteri kadar mizansende pay sahibi iken kimliğimle sadece yardımcı
olmak ve onun ayağına taş değmemesi tek isteğim.
Güneşin saltanatını kaptı işte
karanlık gece ve aydınlık dolunay. İnsan şimdi yazmaz da ne zaman yazar?
Döngüde kanıksanası bir rehavet ve
aklını nefretle bozmuş insanlar ve işte yazın dünyasının bana kazandırdığı
güzel insanlar sayesinde arınmanın, hidayetin ve dostluğun keyfini sürdüğüm
elbette şu karaladığım saçmalıklar sayesinde içimdeki dev buz dağını
keşfettiğim üstüne üstük bana katkıda bulunan binlerce yazı yine değerli
hocalarımın ve yol arkadaşlarımın birer edebiyat ziyafeti sunup okuyup da
hayatımı yaşanır ve değerli kılan.
Kurcaladığım sadece beynimin çekmeceleri
bir de Allah yolunda yaşamak adına sevgiyle dokurken sözcükleri maneviyatın
sırrına vakıf Allah dostlarına rastlamış olmanın verdiği huzur ve şükür
duygusu.
Hala gözüm gökte saltanatını süren
devasa ay dede’de ve o ilk şiirim:
Ay dede ay dede bulutların içinde.
Sahi, sonrası nasıldı?
Belki de unutmak istediğim sefil
karalamalar ben, bacak kadar boyumla bir de okumayı yazmayı söküp kendimle
barışık olduğum o kısıtlı zaman diliminde ilk şiirimi de rahmetli babaanneme
okuduğum.
Acaba malum oluyor mudur, diye de
geçti aklımdan hani gerçi pek sanmıyorum ebediyete intikal edenlerin umurunda
olabileceğimi yine de onların bana sevmeyi öğretip üstüne üstük okumanın ve
erdemin ve de tahsilin bitimsizliğine dair kazandırdıkları inanç ile hala da o
küçük kız çocuğunu içimde saklarken.
Geçenlerde okuduğum bir yazıdan
aklımdan kalanlar:
‘’Ne küçük çocuğu hele ki böylesi bir
ç/ağda masumiyet ya da iyi niyet mi kalır?’’
O kadar emin olmasın hani bu cümlenin
sahibi üstelik içimizdeki erdem, inanç ve tüm doğru ve yanlışlarımız sadece
O’nun nazarında önemli ve kayıtlı iken.
Sevecen bir iklim gibi gözükmese de
insanlara ben o küçük çocuğun varlığını en çok sonbaharda hissediyorum ve
ağaçlı yollarda dökülen yapraklara basarken çıkan sesi düşünürken bir yandan da
dalını terk etmiş her yaprağın ağladığını düşünüyorum hele ki sert adımlarla
basarken kim bilir damarları nasıl da zarar görüyor ve için için kanıyor tıpkı
içimdeki üzgün çınar ağacının yapraklarını sırf kopmasın diye yine içimdeki rüzgârı
dindirmek adına biteviye dua edip Yaratan’dan ayrı kalamadığım her saniye ve
belli zaman dilimlerinde O’nun la baş başa andığım güzellikleri ve içimi
kanatanları da sadece O’nun ile paylaştığım ve asla da dualarımdan eksik
etmediğim Allah dostlarına her daim müteşekkir iken.
Görmek ve de görmemek.
Göz teması da kurmamak hele ki uzak
addedilen insanların yakınımdakilerden daha yakın olduğunu bilip kendime
verdiğim sözlerin de arkasında durmak.
Alın işte yerde kan izi sanırım
dünden kalma yaralı bir beyit beni teskin etmeye çalışırken sulu gözlü
mizacımla da kanamayı durdurmaya çalıştığım.
Hiçbir şey göründüğü gibi değil
inanın ki bu anlamda içimi dışımı bir tutup doğruluğun ve Hakkın yolundan
ayrılmamakla kendimi huzurlu ve inançlı hissetmenin verdiği doygunluk sayesinde
sevginin eşkâlini resmettiğim sevdalı kalemimle kurduğum dostluğu pay etmek
üstelik hayatımdan, uykumdan ve vazifelerimden çaldığım zamanla kendimi
doruklarda hissettiğim hele ki hüznün doruklarından yere inip toprağa konmak
adına aşkla yaşadığım ve yazdığımı bilmek ve bildirmek.
Bazen ise sözcüklerin yetmediği lakin
duygularım öylesine ısrarcı ki bir de kayığım su alırken ben o deliği sadece
sevgiyle, umutla ve inançla tıkayıp batmadan yol almaya çalışıyorum.
Aslında gün itibariyle her şey çok
farklı olabilirdi de ve ben şu an dev bir plazada yüksek maaşla çalıştığım
işimle kim bilir nasıl zengin ve başarılı addedilecektim?
Elbette kısmetin, kaderin önüne
geçilmiyor mademki Rabbim böyle istedi şükretmekten ötesi düşmez payıma üstelik
yazmaya başlamazdan evvel mevsimleri böylesine canlı ve hareketli ve ruhumla eş
değer hissetmemiştim de.
Kimine göre dert ayı dert mevsimi
elbette Eylül ile girdiğimiz hazan mevsiminde insanlar bir yandan okulların
açılması ile evlatlarının eğitim masraflarını karşılamak adına canla başla
gayret ettikleri aslında herkesin derdi ve dertli mevsime kendine gerçi benim
bu güne kadar çok mutlu olduğum bir mevsim ya da ay olmadı ama yine de kendi
mutluluğumu ve kendi mevsimimi ben belirliyorum ve Rabbim izin verdiği sürece o
mevsimleri kâh hüzünlü kâh kaygılı kâh karamsar hissetmeye de devam edeceğim
ama en azından biliyorum ki; yüce Mevla’m en çok mahzun kalpli kulları ile
beraber hele ki insanın verdiği tek zarar sadece kendine iken.
Yüksek voltajlı bir acıdan geride
kalanlar ve hala bu negatif enerjiyi güzelliklere ve daha çok sevgi ve umuda
dönüştürebildiğim.
Sevmek bu kadar kolayken hırpalanan
yürekler asla da sahipsiz değil ve hala gözüm ay dede’de sanırım bu, bir işaret
ve de ç/ağrı.
Üstelik bulutların arasına gizlenen
sadece dolunay da değil yoksa sanıyor muydunuz ayakta dimdik kalabilmenin başka
bir yolu olduğunu ve asılı kaldığım göğün ay’ına ve hüznüne ve rahmetine
müptela bir aciz fani ve işte kalemi tamamen özgür bırakıp sizlere duru ve
içten bir dille anlatmaya çalıştıklarım.
Sevmek ve de yazmak bu kadar coşku
yüklerken insana asla dönmeyeceğim yolundan ve Hakkın yolundan.
Sevgiyle kalın.