
Başliği olmayan bi̇r ki̇tabim
‘’Bellek kimi zaman unutmuş gibi
yapıyorsa bu, acıyı yeryüzünden kaldırma isteğindendir…’’
(İçimden Kuşlar Göçüyor)
Mahcup bir edayla bakıştığım göğün, o
revnak kapısından içeri girip kaybolmak istiyorum üstü örtülü bir edayla ve
nazlanmadan kaşlarımı çatıyorum.
Bir hutbe mırıldanmak istiyorum: yâd
ettiğim tüm yazılı kaynaklardan belleğime yerleşmiş sertifikalar, misal: hani
düşümde gördüğüm ve gerçek addedilen ya da tam tersi: gerçek olan ne ise düş
örüntüsünde uçuşan baloncuklar gibi içine girdiğim ve sonsuza kadar o
baloncuğun içinde kalmak isteğim.
Bir mimoza bahçesi hayal ediyorum ve aklımda
kalan o son görüntü: ada yollarında bindiğim fayton ve sıcak havanın tenimle
buluştuğu elbet başımı dayadığım annemin göğsü ve yaşım olmayan bir zamanda
asılı kalmanın verdiği rehavet.
Acılar top yekûn firarda artık nerede
bir geçiş buldularsa alt belleğimden üst belleğime yerleşip de mutluluk
kurgulamama engel olan acılar ve açılar.
Sözcükler, arayışında olduğum ya da
sözcüklerin beni bulduğu ve bulup buluşturduğum duygular hele ki duvardaki
çatlaklara saklanmış hayaletler ve ne zamanki ev halkı uykuda geceyi deviren ve
hayallerin devindiği insanüstü varlıklar.
Yüreğimin çatı kenarında akan bir
nehir var adeta ve ısrarla gözlerime biriktiriyor saklı tuttuğu nemi ve ben o
nemi tüm gün içimde saklayıp her buluştuğumda dualarımla bir bir koyuveriyorum gözyaşlarımı
hem de istikrarlı bir şekilde sahur bitiminde bir üçüncü öğün yiyorum: ruhumun
asla doymadığı karnımın ise asla acıkmadığı ve kibirli insan izleklerinden uzak
kalmak adına daha da kapanıyorum içime yine de işe yaramıyor işte.
Nefsine tapan bir acılı fani bana
buyur ediyor altın tepside sunduğu zulmü: bazen kabından taşan zanlar bazen
gıybetin tavan yaptığı genelde kendilerini üstün görüp de her hakkı kendilerinde
buldukları…
Kim olduklarını bilmiyorum ya da
biliyorum oysaki ben kendimi bilmekle iştigalim üstüne üstük kat çıkmak
benliğime en azından işe yaramaz bir mizacı dışlayıp kendimle ve Rabbimle
hemhal bir de gece karanlığında rahmete doymadığım bir o kadar gürültülü
sessizliğin ruhumu ve acılarımı kırbaçladığı.
Başlığı olmayan bir kitabım kimi
zaman.
Belki de asla başlayamayacağım bir
roman.
Ya da ön sözünü benim yazdığım ama
romanın da başka bir kaleme ait olduğu.
Bir fermanım da hani bazı bazı.
Her şıkta asılı kehanetlerin asla da
şık durmadığı ve yanlış yapma ihtimalimin bile doğrularıma ket vurduğu.
Ve işte içimdeki kek kabarıyor lakin
koyduğum karbonat-pardon acı-tozu o kadar yüksek dozda serpilmiş ki her bir
zerreme ve işte kabımdan taşıyorum ve işte limit aşımı bir ön görü ile son
noktayı koymak istiyorum oysaki bu ‘’son’’ alışa geldik bir son değil bilakis
yazgımın sonlandığı bir zaman diliminde pılımı pırtımı toplayıp da yeryüzünü ve
bedenimi terk edeceğim.
Fazla da koymuyor hani ölümcül firar
duygusu ve asla benim nail olamayacağım bir sonlandırma merasimi ve inancıma
sadık; acılarla yüz göz bir o kadar insanlardan uzak ama her halükarda onlardan
bana yansıyan…
Reçetemi kaybettim ben üstelik
kendimden firar ettiğim o gece ve bir sonraki gece ve bir sonraki gün ve…
Noktasız bir tanrı belki de içimdeki
sayacın tıkırtılarını sahiplenen ve ben duvar saatinde saklı yazgımı her
nasılsa kâğıda dökmek istiyorum ve istediğim nice şey nokta koymak adına
üstelik hayatıma son vermekten da öte.
İnsan ırkına duyduğum saygı.
Safça sevdiğim insanlar üstelik yaşı,
cinsiyeti ve makamı da umurumda olmadan.
Nihayetinde bana sunulan çuvallarca
hayal kırıklığı ve çuvallarca mektup yazdığım bazen yazıp sildiğim bazen yazıp
ölene dek kimseye de okutmayı düşünmediğim. Zaten tüm olup biten fazla
düşünmekten ileri gelmiyor mu?
Ve zincirleme soru trafiğinden
mustarip olduğum sayısız cevabı olmayan soru cümlesi:
‘’Daha nasıl anlatsam ki?’’
‘’Nerede hata yaptım acaba?’’
‘’Bilmeden yaptığım bir yanlış mı
yoksa onca insanı bana uzak kıldı?’’
Yakınımdakiler uzak; uzağımdakiler
yakınken, ben nasıl oluyor da hala anlama güçlüğü çekiyorum?
Sözcükler yaftalarla özdeş ve
içimdeki çocuk sürekli mızmızlanıp başını uzatıyor bana ve bazen saçlarını
yolmak istiyorum içimdeki işgüzar sevgi arsızının bazense dolaylarımda kim
varsa sürekli eteklerini çekiştiriyorum:
‘’Ama ben sizi kendimden çok
severken…’’
Gaipten gelen bir homurtu belki de
bir arkadaşıma söylediğim cümle katlanıp da başka bir ağızdan nasıl da başka
bir dilde telaffuz ediliyor.
Ya da içimi ihbar ettiğim ve ihbarıma
itibar etmeyenler: misal mi?
En basit bir selamı almayı bile
reddeden insan izlekleri oysaki dün nasıl da gülümsüyorlardı yüzüme…
Sözcükler kefen bezime
sığdırabileceğim tek ganimet.
Acılar ise basireti bağlanmış mutluluğumun
en baş düşmanı.
Ben ise bayan işgüzar her ne hikmetse
insanlardan hala bir şeyler beklediğim sözüm ona paylaştığımda sıkıntılarımı
kuş gibi hafifleyeceğim ön görüsü ile bu kez kendimden nefret etme noktasına
sürükleniyorum.
Yalnızlık ise Rabbime ihbar edeceğim
tek arkadaşım aslında tek sığınağım yüce Mevla iken ve ben sessizlikte tüm
sesleri de içime çekerken gözyaşlarımı tutamadığım gerçeğine de sadece O vakıf
iken.
Biliyorum da uyumsuzluğumu.
Biliyorum da hani, nasıl da başarısız
bir insan olduğumu.
Kendimi uyuttuğum bir ömür ve kâinatı
sevgimle doyurmak adına ruhumu beslemeyi ihmal ettiğim ve nihayetinde
farkındalığında tek gerçeğin hele ki Ramazan ayında daha da yaklaştığım bir
mertebe diğer yandan insanların ötelediği bir yandan da Rabbime daha da yakın
durduğum.
Varlığımın bir fazlalık addedildiğini
her duyumsadığımda göçme isteğim ve firar etmek yeryüzünden elbet tek açılımı
sabır yüklenip de kaderin sunumu son’u beklemek elbet kaçış noktası bulamadığım
her an, acılarımı yok saymak bu yüzden de beyaz sayfanın boşluğunu içimdeki
yapraklarla doldurmak ve her okunduğunda yazdıklarım, hışırdayan o yaprak sesi
en azından bu dünyaya ait bir mazlum olduğumu yüreğimle ve inancımla
hissettiğim…
Çok teşekkür ederim
Yürekleriniz dert görmesin
Yüreğimin çatı kenarında akan bir nehir var adeta ve ısrarla gözlerime biriktiriyor saklı tuttuğu nemi ve ben o nemi tüm gün içimde saklayıp her buluştuğumda dualarımla bir bir koyuveriyorum gözyaşlarımı hem de istikrarlı bir şekilde sahur bitiminde bir üçüncü öğün yiyorum: ruhumun asla doymadığı karnımın ise asla acıkmadığı ve kibirli insan izleklerinden uzak kalmak adına daha da kapanıyorum içime yine de işe yaramıyor işte.
Yüreğine sağlık arkadaşım anlamlı ve güzeldi sevgilerimle...
hoş geldin arkadaşım çok teşekkür ediyorum güzel yüreğine. sevgiler, sevgiler...