
Bi̇r şeyden kaçiyorum
Şimdi mağdur bir düş’ün temsilcisi
unvanıyla geldim huzuruna bir de destelediğim onluklarımı sermek adına geldim
lahzanın köşesine kıvrılan beyitlerime de ses olmak adına.
Her mahzun düş’ü sahiplenmişliğim
belki de sadece Yaratan tarafından sahiplenilmişliğim…
Temsili kanatlarımda iri parantezler
var bir de yuvarlanmayı bekleyen ondalık sayılar ve yutan sayı olma mazeretimle
asal bir sayıdan cayıp aklımdaki artı sonsuzluğa uzanıyorum.
Göğün telaşlı bulutlarına tüm sitemim
bir de taşkın mizacına elemin.
Hayta bir cümle ne zamanki çalsa
kapımı def ediyorum ne de olsa sınır ihlali yapamam her ne kadar sınırlarım
zorlanmış ve kundaklanmış olsa da bir ömür.
Azlığın çoğuna vakıfım.
Çoğunluğun da azımsadığı bir azık
iken içimdeki körebe vazgeçişler.
Her halükarda sahiplendiğim insanlar
var bilfiil yadsıyan beni bir o kadar yaftalanmışlığım rüştünü ispat ederken
illa ki soruyorum kendime ve soru olmayı bırakıp bir ünleme takılıyorum.
Ütopyanın mimarı hayaller bir de
dumura uğrayan üşengeç edimler sanrıların mahiyetinde gerçekler dik başlı bir
söylemle yalanın ve yılanın başını ezerken.
İçim ezildikçe su içiyorum ve su
içtikçe içimdeki Sahra’da çiçekler açıyor bilmeden içine düştüğüm kuyunun
suyunun çekildiğini gözlerimi kaçırıyorum haşmetli yalanlardan alamazken kimi
başını neşemi de saklı tutabiliyorum hani ne de olsa tereddütlerin almanağı bir
şiirde ip atlıyorum beyitlerin ayaklarına taktığım kadar kendimi de darağacında
sallandırdığım ve gökyüzüne kurduğum salıncakta sallanıyorum bu sefer.
Kökümdeki hezeyanlarla ördüğüm bir
çınar ağacı ve kovuğuna sakladığım kalemim ne de olsa kalem-kakan hüviyetine
sahip çıkan geveze bir kuşum ben.
İçimdeki minval neyi buyuruyorsa
yazıyorum.
Hayat ne derse de yaşıyorum.
G/öğün aralarında kuş tutuyorum
içimdeki yavru serçeye arkadaşlık yapsın diye bu sefer saldırgan kuş gagalıyor
çocuk neşemi derken büyüyor evren ve büyüleniyorum aslında haşmetli doğanın
sırlarına vakıfım yazdıkça bilfiil kanıksadığım bir dürtüyü masumca hayata
geçirdiğim ya da hayattan bir kazanım iken içimdeki sol anahtarı ne kadar
buyurgansa sağdıcım üç beş noktaya göz kırpıyorum ve çocukluğumda takılı
kaldığım gerçeği ile düş pazarındaki tüm düşlerden kilo kilo satın alıp kiraya
veriyorum bu kez hayallerimi.
Mıntıkamda tedirgin d/okunuşlar var.
Zaruri olan ne ise illa ki
ertelediğim.
Belki de bir kalpazan imgeye
içerlediğim sanırım doğamdaki huysuzluk yansıyor edimlerime ve erdemlerin
sağanağında şemsiye açıyorum lakin ters açtığım şemsiye ile eksik kalan
yanlarımı tamamlıyorum tüm biriktirdiklerimi boca ettiğim.
Bir tükenişin mimarı iken zaman…
İçi geçmiş cümlelerden alacaklı ve
kefen bezine de minnettar iken…
Ve şiirin göbeğinde bir de şehrin
uyruğuna yenik düşmüşken…
Kötümserliğin dibine vurup seninle
eşleştiğim son bir ay’a dönüp de baktığımda, sevgili Nilgün…
‘’Bir tek güneşten utandım hayatımda.
(Yalnızca.)’’ demiş iken sen…
Hele ki insanın günü gününe de
uymazken…
Sanrılar durağından kaçtığım ve
hayaller durağında aktarma yaptığım bir günün ertesi içimin mimarisi şahikaya
duyduğum minnet ve sevgi coğrafyasında bir ova olmanın da bilincine vakıf…
Evet, zamanla zaman bile tüketiyor
içindeki hayalleri sonra da gerçekler tüm çıplaklığı ile ortaya çıkıyor.
Gerçeklerin asla bir kandırmaca olduğunu bilmek bu da yetmezmiş gibi hayaller dükkânında;
demir tavında kız da çağında dövülürken…
Seninle hemfikir olsam da bu güne
kadar tüm yazdığım mektupları da yüreğine malum olduğuna inanıp… demem o ki;
sevgili Nilgün, ruhuna dokunmak aslında ruhuma dokunanlarla mümkün bu bağlamda
seni o kadar iyi anlıyorum ki.
Hayat bu kadar kısa iken hayatı daha
da kısaltmak ve sonlandırma hakkımız bizi sadece meçhul sona daha çabuk
taşıyacakken yazmanın ve yaratmanın işlevine dair beyan ettiğin üzere:
‘’Yazmanın ve yaratmanın işlevine
ilişkin düşünürken, karşımıza çıkan açmazlar, duyarsızlıklar, ölümler ve
insanın tükenişi karşısında ne yapılabilirdi?
Güneşten utanmak, yaşamın kaynağını
reddetmek, kendi var oluşunu reddetmeyi de zorunlu kılmaktaydı.
Çağın soysuzluğunun, yok edici
dönüşümünün hesabını kendinden sormanın bir imgesiydi belki de bu utanç.’’
Kendimi bulmak adına yola çıkmışken
ve yolum sayısızlıkla ve hiçlikle kesişirken, yaza yaza daha çok sevebilmeyi
bir yeti olarak kabullenmişliğime biat şu da bir gerçek ki kaçtığım şeyin
doğasında saklı benim mevcudiyetim.
Tıpkı senin kaçtığın ve sen de benim
gibi bir yer edinemezken:
‘’Bir şeyden kaçıyorum, kendimi
bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendime bir yer edinemiyorum,
kendime bir yer…’’(Nilgün Marmara)
Ait olmadığım bir yerleşke belki bana
ait olmayı ummayan insan izlekleri ya da eşleşemediğim sayısız insan lakin
sevmekten ve inanmaktan da vazgeçemediğim… Tıpkı senden ve kendimden
vazgeçemezken.
Yeniden ya da ilk kez kendimi bulana
dek seninle yeniden görüşeceğiz, sevgili Nilgün ve bu sayede insanların bizi
okuyup anlamasını ümit ediyorum.
Sen.
Ve de ben.
Yerleşik yabancılığın gizemini çözmek
adına ve daha da çok sevip, sevilmek umuduyla…
Sen.
Ve de ben.
Yerleşik yabancılığın gizemini çözmek adına ve daha da çok sevip, sevilmek umuduyla…
Amin sev, sevil her dem arkadaşım sevgidir insanı mutlandıran yüreğine sağlık sevgilerimle...
teşekkür ederim sevgili arkadaşım
hep sevgimlesin
dost emeğine kalemine yüreğine sağlık selam ve saygılar
değerli dostum çok sağ ol
selam olsun