M. NİHAT MALKOÇ


            Faruk Nafiz Çamlıbel'in deyimiyle “Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek"

            Tarih boyunca bizleri birbirimize bağlayan ve sımsıkı kenetleyen kadim kültürel değerlerimiz vardır. Bu değerler öyle kısa bir zaman diliminde elde edilmemiştir. Bin yılların ürünüdür kültürel değerlerimiz. Onlar bizi ayakta tutuyor, onlar sayesinde tek yumruk oluyoruz. Bazı bölgelerimizde gelenek ve göreneklerimiz hukukî kaidelerden ve dinî inançlarımızdan daha tesirli olabilmektedir. Çünkü öyle geleneklerimiz vardır ki bunlar Türklerin İslâmiyeti kabulünden daha eskilere dayanır. Hayatımıza müspet tesirleri olan ve İslâmiyetle çatışmayan örf ve âdetlerin yaşatılmasında sayısız faydalar vardır. Bir zamanlar, Türk şiirinin en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilen ve Beş Hececilerden biri olan Faruk Nafiz Çamlıbel, Batılı kültürü yerli kültüre tercih eden, kimliğini kaybetmiş mankurtlara ve kültürel değerlerini Doğu milletlerinkinden üstün gören Batılı milletlere şöyle sesleniyordu: “Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,/Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar!/Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek/İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar”

            "Beş Hececiler"den Faruk Nafiz Çamlıbel'in milli duygularımızı dillendiren "Sanat" şiirindeki duygu ve düşüncelerine katılmamak mümkün mü? Gerçekten de bizim kültürümüz ve sanatımız Avrupa’nınkiyle kıyaslandığında bizimkinin çok daha zengin olduğu ayan beyan görülür. En azından bu hususta alnımız ak, başımız dik olmalıdır. Bize kültür ve medeniyetten dem vuranların, hatta ders vermeye kalkanların tarihine ve kültürüne bakınca olumlu manada fazla bir şey göremeyiz. Ya bizim millî ve manevî birikimimiz? Bu değerleri yaşamayı bir kenara bırakın, bunları öğrenmeye bile bir ömür yetmez. Yine aynı Çamlıbel, “Sanat” şiirinin devamında muhataplarının yüzüne şu kararlı ifadeleri adeta bir şamar gibi indiriyor: “Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken/Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz/Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken/Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz”

 

            Türk kültürünün en mühim unsurlarından biri de Hıdrellez Bayramı'dır.

            Israrla belirttiğimiz gibi dünden bugüne, bugünden yarına kuvvetli bir köprü vazifesi görecek zengin kültürel birikimlerimiz vardır. Anadolu’nun dört bir köşesi bunların nişaneleriyle doludur. Fakat bunların kıymetini bildiğimiz söylenemez. Hatta ülkemizde bu zenginliğin farkında olmayan, Avrupa’ya gıpta eden, Batı’nın kültürel kaynaklarından beslenmeyi marifet sayan özüne yabancılaşmış sözde aydınların sayısı hiç de az değildir.

            Anadolu, dostluğun ve kardeşliğin doyumsuz güzelliklerinin yaşandığı bir toprak parçasıdır. Bu coğrafyada nice güzellikler paylaşılmıştır bugüne dek… Farklılıklarımız gökkuşağının renkleri misali apayrı bir zenginlik ve güzellik katmış kültür atlasımıza. Bazıları, farklılıklarımızı çatışma unsuru haline dönüştürmenin çirkin ve aşağılık mücadelesini vermişse de sağduyu her zaman galip gelmiştir. Dostluk ve kardeşlik daima kazanmıştır. Zira doğruların aydınlığı, yalanların karanlıklarını bastırmaya muktedirdir.

            O kadim müspet geleneklerini yaşatmayan milletlerin devamına zinhar imkân yoktur. Onlar milleti kaynaştıran çimento kabilindendir. Geleneklerimiz ceddimizin bize mirasıdır. Geleneklerimiz hayat tarzımızı ve dünyaya bakış açımızı yansıtırlar. Atalarımıza saygı duyuyorsak bunları yaşatmak da boynumuzun borcudur. Fakat olumsuz gelenekleri de cahillik sayıp bir an evvel terk etmeliyiz. Töre cinayetlerini bu grup içerisinde sayabiliriz.

Türk kültürünün en mühim unsurlarından biri de her yıl mayıs ayının altısında kutlanan Hıdrellez Bayramı'dır. Bu, mevsimlik bayramlarımızdan biridir. Türkiye’de ve Türk dünyasında benimsenen bir bayramdır. Rûz-ı Hızır (Hızır Günü) olarak adlandırılan hıdrellez, Hızır ve İlyas peygamberin yeryüzünde buluştuklarına inanılan bir gün olması nedeniyle kutlanmaktadır. Hızır ve İlyas sözcükleri birleşerek halk ağzında "hıdrellez" şeklini almıştır.

 

Hıdrellez iki tabiat bayramından birisidir.

Hıdrellez iki tabiat bayramından birisidir. Öteki de nevruzdur. Hıdrellez; “ederlez, idernez, hıdırellez” biçimleriyle de söylenir. Bilindiği üzere Hızır inancı bizim kültürümüzde apayrı bir yer tutar. Bununla ilgili atasözlerimiz de vardır. Bunlardan en önemlisi” Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” şeklinde ifade edilenidir. Hatta “Hızır gibi yetişmek” diye ifade edilen deyimimiz de bu inancın kültürümüze yansımasından başka bir şey değildir.

Halkımız birikimlerini geleceğe taşımıştır. Kültürümüz o birikimler üzerine temellendirilmiştir. Halk inançlarına göre sene, yaz ve kıştan ibarettir. Kış altı ay, yaz da altı ay sürer. Yaz mevsimi hıdrellezde başlar ve 7–8 Kasım’da sona erer. Kış mevsimi de bu tarihte başlar, hıdrelleze kadar devam eder. Hıdrellez gününün de öğleye kadar kış, öğleden sonra ise yaz olduğunu söylerler. O gün halk büyük bir neşe içerisinde kırlara çıkar. Piknik yapılır. İp atlanılır, salıncakta sallanılır. Hatta bazı yörelerde salıncakta sallanmakla günahların döküldüğüne inanacak kadar bu işe kendini kaptıranlar görülmektedir. Üç yıl yaşadığım Türkmenistan’da bu inanç yaygındı. Bu yüzden o gün salıncak kavgaları olurdu.

Hıdrellez günü, Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs, eskiden kullanılan Rûmî takvim olarak da bilinen Julyen takvimine göre 23 Nisan günü olmaktadır. Halk arasında kullanılan takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılmaktadır: 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süre "Hızır Günleri" adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar olan süre ise "Kasım Günleri"  adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığı anlamına gelir ki, bu da kutlanıp bayram yapılacak bir olaydır. Yani halk 6 Mayıs’ta iki mevsimli dünyalarında büyük bir değişimi ve dönüşümü yaşamaktadır.        Önemli bir kaynak olan İslâm Ansiklopedisi'nin "Hıdrellez" maddesini yazan Ahmet Yaşar Ocak, daha çok Batı Türk dünyasında kutlanan bir halk bayramı olan hıdrellezle ilgili şu görüşlere yer vermektedir: "Yalnız Anadolu, Balkanlar, Kırım, Irak ve Suriye Türklerine mahsus bir halk şenliği olan hıdrellezin buralarda özellikle 6 Mayıs’ta kutlanması iklim ve tabiat şartlarıyla bağlantılıdır. Bu tarih, sözü edilen bölgelerde ilkbahardan yaz mevsimine geçişi belirlemekte olup hicrî takvim sistemiyle hiçbir ilgisi yoktur. 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece güneşin Ülker burcuna girdiği bir zaman parçasıdır. Bu tarihten 7-8 Kasım’a kadar bu burcu güneşin batışından sonra görmek mümkün değildir. Yılın diğer günlerinde ise Ülker burcu güneş battıktan kısa bir süre sonra görülebilmektedir. Bu suretle astronomik gözlemlere ve tabiat şartlarına uygun bir şekilde yıl kış ve yaz olmak üzere iki mevsime bölünmüştür. 8 Kasım bütün özellikleriyle kışın başlangıç tarihini, 6 Mayıs’a rastlayan hıdrellez günü de gerçek anlamda yazın başlangıç tarihini oluşturmaktadır."

 

Milletimizin geçmişten bugüne taşıdığı kadim değerlerimizden biridir hıdrellez.

Milletimizin geçmişten bugüne taşıdığı kadim değerlerimizden biridir hıdrellez. Halk tarafından benimsenmiş, 6 Mayıs günü hiçbir özel çağrı yapılmamasına rağmen bu hususi gün geniş katılımlarla kutlanagelmiştir. Bu yönüyle milletimizi kenetleyen, bir araya getiren güçlü bir bağ olmuştur. Hızır’ın mahiyeti kesin olarak bilinmese de onunla ilgili rivayetler çoktur. Hızır inancının yaygın olduğu ülkemizde Hızır’a atfedilen özelliklerin bazıları şunlardır:

“Hızır, zor durumda kalanların yardımına koşarak insanların dileklerini yerine getirir. Kalbi temiz, iyiliksever insanlara daima yardım eder. Uğradığı yerlere bolluk, bereket, zenginlik sunar. Dertlilere derman, hastalara şifa verir. Bitkilerin yeşermesini, hayvanların üremesini, insanların kuvvetlenmesini sağlar. İnsanların şanslarının açılmasına yardım eder. Uğur ve kısmet sembolüdür. Mucize ve keramet sahibidir.”

Hıdrellez yazın güzelliklerini coşkuyla kucaklamaktır. Tabiata sığınmaktır bir anlamda. Ağaçlara, ekinlere el açmaktır. Uyanan toprağın suyla buluşarak güzelliklere kanatlanmasıdır. Hıdrellez bolluk ve bereketin müjdecisidir. Toprağın cömertliğinin ve güler yüzünün şahlanışıdır. Bu yüzden halkımız hıdrelleze çok büyük değer verir. Bu günle ilgili inançlar çoktur. Bu inançlar çok eski dönemlere dayanır. Fakat bu davranışların önemli bir kısmının mantıklı bir dayanağı yoktur. Fakat halk onları benimsemiş ve bugüne kadar getirip yaşatmıştır. Bu günde yapılması gereken şeyleri şöyle sıralayabiliriz:

Hıdrellez gece ibadetle geçirilir. Ertesi gün temiz giyimli olarak dolaşmak gerekir. Bunun için en güzel elbiseler giyinilir. Evde genel temizlik yapılır. Çeşitli yiyecekler hazırlanır. Hıdrellez günü için yumurta kaynatılır. Ağzı açık bükme, katmer, börek, irmik helvası vb. gibi yemekler hazırlanır. Hıdrellez sabahı erken kalkmak uğurlu kabul edilir. Sabahleyin dua edilmesi, dilek ve temennilerde bulunulması, toplu olarak ailece yemek yenilmesi, Kur'an kıraati, sabah namazından önce kabir ziyareti; yapılması gereken âdetler olarak görülmektedir. Bu günde kadınlar ellerine ve ayaklara kına yakar. Dilekler bir kâğıda yazılarak akarsuya bırakılır. Meselâ İzmir ve çevresinde dilek kâğıtları hıdrellez sabahı denize bırakılmaktadır. Nişanlı çiftler arasında karşılıklı hediyeler gönderilir.

Hıdrellez günü evler ilâçlanmaz. Nasip süpürülür inancı ile bazı bölgelerde evler süpürülmez. Kuru baklagiller bir torba içinde bahçede ağaçlara asılır. Hıdır Baba’nın kamçısıyla bunlara dokunması ve bereket getirmesi dileği tutulur. Buna benzer biçimde ev, araba, çocuk ziynet eşyası resimleri de yapılarak bahçede muhtelif yerlere asılır.

 

Hıdrellez günü yapılmaması gerekenler olduğu gibi, yapılması gerekenler de vardır.

Evde kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalan genç kızların başları üzerinde hıdrellez günü yeni, kullanılmamış kilit açılır. Hıdrellez günü, açların doyurulmasına, dargınların barıştırılmasına, üzüntülü olanların sevindirilmesine çalışılır. Hıdrellezde içki içilmez, kumar oynanmaz. Yoğurt çalınır. Ancak maya kullanılmaz. Yoğurdun tutması halinde eve Hıdır’ın uğradığına inanılır. Hıdrellez günü kırlara gidildiğinde hıdrellez azığını çalma âdeti yaygındır. Evin pencere ve kapıları kapatılmaz. Bunlar böylece sıralanır gider… Bunlar gelenektir. Mantıklıdır, değildir tartışmasının yapılması yersizdir. Zira halk bunları benimsemiştir.

Hıdrellez günü yapılması şart olan işlerin yanında, yapılmaması gereken işler de vardır. Halkımız bugün yapılması gereken işler konusunda gösterdiği hassasiyeti, yine o gün yapılmaması gerektiğine inandığı işlerde de gösterir. Bugün içerisinde şunlardan kaçınılır:

Hıdrellez günü sabah erkenden kalkmayan kişinin işleri ters gider. Geç kalkmak kusur addedilir. Hıdrellezde salıncakta sallanmayanın o yıl çeşitli rahatsızlıklarla karşılaşabileceğine inanılır. Salıncakta sallanma bir bakıma ateş üzerinden atlama şeklinde o yıl için sağlık ve sıhhat dileği geleneği ile aynıdır. Hastalıkların, dertlerin sallanma sırasında döküleceğine inanılır. Hıdrellez günü çamaşır yıkanmaz. Yünlü giyecekler güneşe çıkarılır. Hıdrellez günü un elenmez ve ekmek yapılmaz. Yeşil ot, dal veya çimen koparılmaz. Çiçek toplanmaz. Bağ ve bahçelerde çalışılmaz, tarlaya gidilmez. Hıdrellez günü akşama kadar un kabına veya hamur tahtasına el sürülmez. Eve kuru çalı çırpı götürülmez. Böyle sıralanıp gider.

 

Hıdrellez Bayramı'nda her yörede farklılık arz eden inançlar ve uygulamalar vardır.

6 Mayıs günü, o klasik tanımlamayla söylersek Edirne'den Kars'a, Sinop'tan Anamur'a kadar Türkiye'nin dört bir tarafında büyük bir coşkuyla ve heyecanla kutlanan Hıdrellez Bayramı'nda hemen her yörede farklılık arz eden inançlar ve uygulamalar mevcuttur. Meselâ Kars’ta Hıdırellez için geçen yıldan saklanan buğday, sac üzerinde kavrulur. Daha sonra sacdan alınıp "kir kire (el değirmeni) ile çekilip kavurga yapılır. Bakır bir tasa alınan kağut, boş bir leğen, su dolu ibrik, kullanılmamış havlu, ayna, tarak, küçük bir maşrapa ve bir kaşıkla birlikte boş bir odaya bırakılır. Böylece Hızır’ın odaya gelip leğende abdest alacağına, tastaki kağuta elini basıp içine su dökerek karıştıracağına ve eve bereket getireceğine inanılır. Hafta boyunca odalarda toplanılarak kavurga, kağut yenir. Kavrulan Hıdırellez buğdaylarından birkaç avuç, bir torbada bahara saklanır. Ekilecek tohuma katıldığında ekilecek ürünün bereketli olacağına inanılır. Yine Trabzon’un Şalpazarı ilçesindeki ritüele göre, hıdrellez günü kayıkla denizin kıyısında dolaşılması, bütün dert ve sıkıntıları giderir. Yine aynı yerde hayvanlar süslenerek deniz kıyısında yıkanır. Bu uygulamanın temelinde kötülüklerden arınma inancı yatar. Balıkesir’de genç yaşlı demeden herkes salıncaklara biner. Gençler kel olmamak için, yaşlılarsa günahlarının döküleceği inancıyla salıncağa binerler. Afyon’daki kutlamalarda da evlenmeyi dileyenler, sabah namazından sonra yanlarına bir asma kilit alarak, evli ya da yaşlı bir kadınla birlikte Karahisar Kalesi'ne gider. Kilit kaleye varmadan önce kapatılır. Kaleye çıkıldıktan sonra yaşlı veya evli bir kadın bu kilidi kızların başında açar. Böylece kısmetlerini de açmış olur. Öte yandan hıdrellez gününde Tekirdağ’da yemek hazırlığının önemli bir bölümünü kuyruk adı verilen yiyecek tepsisinin üzerine yiyecek toplanması oluşturur. Bu tepsiye isteğe göre her türden yiyecek konur. Bazı köylerde buna “Teferrüç Tepsisi” adı yerilir. Tepside börek, mısır ve piliç bulunur. Hıdrellez'e çağırma işini o yıl kuyruğu satın alan kişi yapar. Satın almada karşılık olarak hiçbir şey verilmez; satış temsilidir. Buna "kuyruğu satın almak ve kuyruğu satmak" denir.

 

Son Söz Niyetine...

            İslâmiyet, Hızır (Hıdır) ve Hazret-i İlyas'ın Allahü teâlânın sevgili kullarından olduklarını haber vermekte fakat onlar adına mukaddes bir günün varlığını bildirmemektedir. Yani demem o ki Hıdrellez gününün İslâm dininde dinî hüviyeti ve kudsiyeti yoktur. Yani hıdrellezi İslâmiyet'in bir şiarı olarak değil Türklüğün birlik ve beraberliğinin bir şiarı ve dayanak noktası olarak görmek, abartıya kaçmadan yaşamak ve yaşatmak mümkündür.

Halkın inançlarıyla alay etmek, onları küçümsemek ve çağdışı bulmak köksüzlüğe işarettir. Türk milleti, geçmişine sahip çıkmasıyla ve değerlerini yaşatmasıyla bugünlere gelmiştir. Yarınlarımızın aydınlık olması için aynı yolda ve çizgide ısrarla yürümeliyiz.

Bizi birlik ve beraberlik ekseninde bir araya getiren geleneklerimizi ve göreneklerimizi yaşamak ve yaşatmak millet olarak temel vazifemizdir. Onları ayrıştırıcı unsurlar olarak değil birlik ve beraberlik vesilesi saymalıyız. Hain odaklar bizleri birbirimize düşürmek için bu güzel hasletlerimizi kötüye kullanmaya çalışacaklardır. Bizler bu milletin değerlerini kendine değer bilen kadirşinas insanlar olarak düşmanların o ayrıştırıcı çirkin oyunlarına hiçbir zaman gelmeyeceğiz. Cehaleti yüzünden bu pespaye oyunlara gelenlerin de elinden tutup onların, söz konusu hadiselere basiret nazarlarıyla bakmalarını sağlayacağız. İnsanları inançları, gelenek ve görenekleri üzerinden aşağılamak ve dışlamak hiçbir zaman müspet bir davranış tarzı olmamıştır. Kadim geleneklere sahip olan bu ülke, geçmişten getirdiği değerleri, bugünün ilmî verileriyle birleştirerek muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkacaktır. Kültürümüzle ilmimizi aynı potada eriterek birlik ve beraberlik vesilesi yapacağız.

            Dününden haberdar olan herkes kabul eder ki hıdrellez, Türk dünyasının ortak kültürel değeri olması yönüyle kadim coğrafyamızda önemli bir yere ve öneme sahiptir. Türklük dünyasında ve Anadolu’da kutlanan hıdrellez, birliğimizi pekiştirmektedir. O ki ortak inançlarla ve ortak heyecanlarla yüzyıllardır kutlanılmaktadır.  Tıpkı nevruz gibi hıdrellez de bu coğrafyada bundan sonra da kutlanmaya devam edecektir. Hıdrellez gününüz kutlu olsun.

 

                                                                       KÜLTÜR AJANDA DERGİSİ/MAYIS 2025