
Düşler leke tutar mi sevgi̇li̇ kafka?
Kelamın izafi tutanağı ve ben bir düş
yangınında hayata pençelerini geçirmiş olmanın izini sürüyorum.
Maviden benim muhtıram ve pembeden
yana düşlerim en azından bir süreliğine tabi olduğum düşler.
Düşler leke tutar mı peki, sevgili
Kafka hele ki yaşanmışlıklarla yaşanma ihtimalleri arasında bir seçim yapsaydık
en çok neye denk düşerdik?
Farklı mevzular kürediğim ve ne yazık
ki kendimi ihbar ediyorum su yeşili bir ölümün sırdaş kefeninde hala da
oturtamıyorum gerekli olanları o kefeye ve süt liman düşler filan g/örmüyorum
ve muhatap olduğum hayaletlerin su dokundaki çırpınışlarına tanıklık ederken
kolaylıkla da çekemiyorum fermuarını kalemin.
Soyut bir rahlede iz sürüyorum.
Sonra sürgün ediliyorum kâbuslara ve
saat tutuyorum günde kaç bin kelimelik seveceğim diye…
Çıkarı yok ki.
Çıbanbaşı bir yoksunluğun da sonu
yok.
Aslında hikâyemin başı yok sevgili
Kafka ve çocuk aklımla keşfettiğim gerçekler ve sevgiyi kurgularken aklım hala
o ilk günde.
Kendimle olan tanışıklığım, sevgili
Kafka ve kendime düşman olmanın da ilk adımları iken soyut belleğimde salınmaya
başlayan korkular.
Ölümden hep korktum ama en çok
kaygılarım beni öldürdü bu yüzden seninle kolaylıkla diyalog kurabiliyorum ve
beni incitmeyeceğini bildiğim için sadece içimi rahatça döküyorum.
Sanır mısın ki sana yazdığım her
mektup aslında bir kazanımdır belki de bir yenilgi hele ki en başta kendime
yenik düşmüşken…
Ve tanışıklığım insanlarla hele ki
yabancılar ve bir de çocuksa onca yabancı nasıl da acımasız olabilmekteler.
Detaylara asla girmem sevgili Kafka
fakat ben hayatımı detaylar üzerine inşa ettim en azından bana bahşedilen
hayatı hor kullandığım için şimdi duygularımın seferberliğinde daha iyi
hissediyorum kendimi en azından yazarken, sevgili Kafka ve yazdığım bunca yazı
üstelik çoğu bir kenarda ve gün yüzüne çıkmamış. Bakalım ömür yetecek mi
binlerce yazıyı daha yazmaya ya da uykularım hep mi firar edecek ne zamanki
yüreğimin kanını akıtmayayım boş sayfaya asla da rahat uyuyamıyorum ve
yaşayamıyorum da.
Hayatın sunumu altın tepside değil de
üstelik.
Boca edilen bunca yanlış ve itham
üstelik insanın gözünse soka soka birileri seni kanatıyor ve kandırıyorsa.
Kimseye pabuç bırakmam da diyemiyorum
hani. En çok da çevremde dolananlar ve ne amaçla dünyaya geldiklerini de asla
izah edemediğim.
Kadınlar ve adamlar bir de üçüncü
cins.
Cinsi latife hani ve cinaslı
söylemler de değil onları evrene sunan sadece ve sadece imalat hatası üstelik
tek bir engelleri yok iken cinsiyetsizliği sırtına geçirmiş ve görünen o ki Lut
kavminin başına gelenlerinin benzeri de yavaş yavaş bizim başımıza gelecek.
Kuşların g/öç mevsimi belki de…
Hani hurafeler iken salınan boşlukta
bir de yıldız fallarında kiminin kendine kısmetler aradığı ama en doğru
tanımıyla Allah’a şirk koştukları.
Yüreğim artık sızlamıyor çünkü
kulaklarım duymuyor ve gözlerimi de kapadım… desem de inanma sakın ha en çok
dönüşüm geçiren bir hayvanın aslında insanlara meylettiği mi yoksa bir insanın
aslında sayısız evrim geçirip şeytana mı dönüştüğü…
Sözcükler… Fukara benliğim gıdası
madem hem kürediğim bunca duygu ve acı
asla da açısını değiştirmiyor sadece baktığım pencereye sık sık güneş doğmuyor
ve asla da bir araya gelmiyor hem benim iki yakam hem de yaralı Şehr-i
İstanbul’un.
Cüret edeceksem ettim de en çok da
yazmaya başladığım günü miladım bilirken asla da tahayyül etmemiştim başıma
gelecekleri…
Bazen yok sayıldığım.
Bazen yük olarak addedildiğim.
Ve ne yazık ki hep kendimle iken
derdim ve cafcaflı bir dünya görünümünde alt belleğimin de aldığı intikam üst
belleğimden ve ne yazık ki alt bellekteki çekmeceleri bir türlü toplayıp
duygularıma biçim veremiyorum.
Mevsimin sadece adı var yoksa ne tadı
kaldı hayatın ne de tuzu ve işte bayramın ilk günü geçti bile.
Gönül isterdi ki…
Devamı yok sevgili Kafka çünkü gönlümden
geçenlere sadece Yaratan vakıf ve hemhal olduğum kalem sayesinde iletişim
kuruyorum insanlara ve gönül isterdi ki Kafka…
Karanlığın bir çizgi olarak asılı
kaldığı o boşluk ve aydınlık sadece yürekle ilintili. Eğer ki mutluysan ve
kendini iyi hissediyorsan zaten güneş senin için doğmuyor mu?
Güneşi batıran da sensin hem en çok
da güneşi balçıkla sıvazlayanlara aldırış etmedin mi bil ki daha huzurlusun.
Bazen düşlerim düşük yapıyor ve
Allah’tan belleğim her düşü arka plana atıyor gel gör ki; gün içinde
yaşadıklarımla hatırlıyorum da hayal meyal bu anlamda kendime kızıyorum neden
detaylıca hatırlamıyorum diye ama bellek üstüne düşeni yapıyor da ve ben
farkında olmadan düşlerim de iz düşüyor yazdığım satırlar arasına.
Yazmadıklarım.
En korkutucu olansa yazamadığım bir
güne denk düşüp kendimle cebelleştiğim ve ne yapsam olmuyor işte tek kelime
konduramıyorum hele ki üç beş kitapla hemhal biraz esinlenmek adına
karıştırırken farklı yazarların farklı kitaplarını beynim ne öğütüyor ne de
üretiyor akabinde kalbimdeki çarpıntı beni boşluğa sürüklüyor ve ben sadece
bekliyorum ertesi gün yazmanın hayali ile balıklama atlarken hayallere…
Sözcükler ne rutin ne olağan dışı ama
duygular öyle mi? Ve ister istemez yansıyor yazdıklarıma hem zaten bunun
hayalini kurmuyor muyum?
Bir kanca isem asılı kaldığım.
Aslında atlıkarıncada yol aldığım.
Şahlanan duygular kimi zaman iksirli
hayallerin de b/eşiği iken…
Dilediğin vakit yaz bana, Kafka en
azından yazmama vesile ol bu anlamda sana olan borcumu illa ki ödeyeceğim.
Çok teşekkür ederim
Hayırlı akşamlar
Tebrik ederim arkadaşım sevgilerimle...
Teşekkür ederim arkadaşım
Sevgilerimle her daim.
Hayırlı akşamlar
Ruhun ve kalemin izbe düşümleri, dönüşümleri olsa gerek bütün satırların karanfil kokması, ahde vefası, tasası...
Gönülden tebrik ediyor sevgimle selamlıyorum Yıldız Hanım.
Asil yüreğiniz dert görmesin sevgili Nezahat Hanım. Hep hep sevgimlesiniz canım dostum benim
Dilediğin vakit yaz bana, Kafka en azından yazmama vesile ol bu anlamda sana olan borcumu illa ki ödeyeceğim.
Yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
Teşekkür ederim arkadaşım
Sevgilerimle