
Gözleri̇mi̇z yollarda kaldi aralik
Zamanın girift koridorları belki de
hibe etmek dünü, gün mizaçlı bir atmosferde katıksız eşlik eden uydular dünyayı
elbet insanlığı uyutan ve uyumsuz mizacımla artık öykünmekten de gına
gelmişken.
Düşsel bir gezegen bellediğim umut
başlığına serildiğim ve şiir gibi soluduğum hayatı da şiir gibi algıladığım son
sekiz senem sancılı bir seyyah gibi gezindiğim sayfa sayfa, hece hece.
Rüzgâr kekeliyor bu gün.
Şehirde yangın var.
Utku ölüm mü sayacın yoksa umurunda
değil mi komşumuz zangocun?
Mevsimsiz ölümler yaşanıyor ve
ağaçlar hem yaprak döküyor hem de kökü sızlıyor sanki çekilen diş gibi kökü
çürük bir ağaç ya da bir insan ve işte ölüm teşrif ederken hunharca ve gaddarca
yaşadığımız kimi zaman birbirimize yaşattığımız acılar…
Heba olacak ne mi kaldı ve hararetle
yazıyorum…
Sözcüklerden yana umudumu hala saklı
tutabilsem de yarını ya da bir sene sonrasını asla tahayyül edemiyorum.
Zincirleme bir kaza gibi.
Zikredilen her duygu ve İlahi bir acı
ile dokunuyorum hem ruhuma hem sayfaya ve özlemle deşiyorum yaralarımı ama
artık acı hissetmiyorum…
Desem de desem de.
Çok acıyor canım.
Korkuyor muyum peki?
Haddinden fazla oysaki ölümü
düşürmezdim dilimden hala umudum baki mi?
Melankolik bir atmosfer yine de haz etmediğim
arabesk şarkılardan inşa ettiğim çelenk.
Haz etmediğim hangi duyguysa
yaşatılan ve hangi acıysa pay ettiğim ve hangi yalansa iblisin dilinden
düşmeyen.
Sınandığıma binaen ve hala bir
sınavdan diğerine koşarken.
Sevdiğime binaen sevilmeyi asla talep
etmediğim ola ki sevileyim hala uçabildiğim ve peltek sözcükler petek kıvamında
oysaki ne bal arısıyım ne de çizgi karakter Arı Maya.
Çocukluğun güzellikleri ve çocuklara
dokunmak adeta çocuğum iken sözcükler ve çocukça sevmenin güzelliği ama geri
dönümü de kifayetsizlik iken ve serildiğim kıblemde hala bir yıldıza özlemim
belki de içimdeki buz dağını eritmek adına telaşla yazıp telaşla sevebilmeyi
hala başardığım.
Bir düşün iklimi mi yoksa Kasıma arka
çıkan ve işte gözümüz yollarda kaldı Aralık, demenin meali mi yoksa yazdığım bu
satırlar?
Aralık bırakılan bir kapı işte umut
ve geçti geçecek hüzün de acı da, diyebilmek elbet kandırdığım kendim ama
kanmakla umut arasında sadece incecik bir çizgi varken unutmak mı dünü ve günü
b/ölmek sonra yarına dokunmak sonra uçmak sadece uçmak kanatları kanasa da
melun kuşun kanatmadan ve kandırmadan gagaladığı umut.
Bir kuş olmanın özlemi geldi dayandı
işte kapıya üstelik aralık bir kapıdan cennet bekçileri ve Aralık usulca baktı
ve aktı akacak yüreklere…
Susuz geçen bir sonbahar zaten sonuna
da geldik.
Bir şeylerin sonuna geldik işte ve
işte seneyi uğurlamak üzere hazırlık yaparken kapıda uyuya kaldı yeni sene ve
coşkusuna haiz olmak bir kandırmaca mı yoksa hala batmayan bir umut teknesi mi?
Saldık çayıra.
Saldık Kasımı ve sandık ki yeni ay ve
kış soğuk esen rüzgârları ile üşütse de belki de ısınacak içimiz.
İçimiz dışımız bir olsa keşke: ne
malum olmadığı?
Bunu şerh düşmüşken ömrün çizelgesine
ne malum yarınların güzellik taşımayacağı?
Cümleler bıçkın delikanlılar gibi
nara atmak istiyor ama suskun mizacımla kendime hâkim olup sessizce yazıyor ve
yaşıyorum ve sessizce öleceğim de.
Bir muallime de olabilirdim hani ve
çat kapı gittiğim kapalı kapılar ve kibarca zili çaldığım derken ayağımın
altına serilen cennetin kırmızı halıları.
Uğurlu tokam.
Uğurlu sayım.
Umudumda ufkum ve yarınım dünümde
kayıtlı ve günü kovalayıp dokunmaksa geleceğe…
İçimdeki o çelişki dolu çocuk ve de
çekinceler saklı iken içimin iklimlerinden ördüğüm saçları rüzgârın ve birileri
çekiştirirken yakamdan aslında benim sevdiklerimin yakasından düşmezken ve
sevgi arsızı bir çocuk gibi aralıksız mızmızlandığım ömrün dökülen kumları…
Ve işte o kum saati ve işte vakit
doldu ve işte yazımı sonlandırmak üzereyim elbet günü de elbet gümlediğim bir
duvar ve yarına şimdiden hazırlık yapıyorum.
Ufkumda ne mi saklı?
Bilemem asla bilemem hem hiç de
bilmedim ama hep de diledim.
Mizacım, sefil mizacım.
Kem küm etmeyi bıraktım madem…
Ve işte ş/akıyorum yeniden sonra sel
olup aşıyorum bentleri ama bu bile yetmiyor.
Bir sala tüneyip geziyorum
okyanusları ve devasa yürekleri ve yüreğim el vermiyor illa ki sevmeliyim ve
umudu saklı tutmalıyım.
Aşka nazire eden melekler ve ketum
yüreğim ve meddücezri iken ömrün ve kıyılara vuran düşlerim aslında terk
ettiğim aslında terk edildiğim bir o kadar tecrit edildiğim.
Bir düş sakiniyim.
Bir de düşüncelerim iken en yakın
ahvalim.
Kulp takmalıyım elbet kendime ve
içime uçuşan yapraklara aslında ben bir ağacım aslında köküm derin ve sağlam o
zaman yaslandığım çınarım da sağlam iken ve sağlam tutmalıyım kendimi ve başımı
eğmeden yaşarken sadece Rabbim tanık olmalı yaşlarıma ve kâğıda damlayan her
yaş nasıl ki bir şiirin ön sözü.
Son sözü henüz söylemezken elbet
közünde ömrün özveri ile yaşadığım ve yazabilmenin de meali iken umut ve
umudumu saklı tuttuğum sürece sevip yazacağıma ant içiyorum hem de son nefesimi
verene kadar artık kimse söyleyen kulağıma küpe yaptığım yetmedi ömrümü tayin
ettiğim bir ışığın da aydınlığına müteşekkir olduğum.
Aymazlığında gecenin ve şehrin
sokakları sessiz ve sakin iken.
Ben her ne kadar sakin addedilsem de
içimdeki fırtınaya şahit Rabbim ve döktüğüm yapraklar ve gözyaşları ve geceden
firar etmenin özlemi ile boyutsuzluğumla gezindiğim şehrin sokakları üstelik
kuralları ihlal etmeden ve tekdüze sevmediğim de garantisi iken hızla atan
kalbime hala eşlik edebilmekte iken umut.
"Çocukluğun güzellikleri ve çocuklara dokunmak adeta çocuğum iken sözcükler ve çocukça sevmenin güzelliği ama geri dönümü de kifayetsizlik iken ve serildiğim kıblemde hala bir yıldıza özlemim belki de içimdeki buz dağını eritmek adına telaşla yazıp telaşla sevebilmeyi hala başardığım.Cümleler bıçkın delikanlılar gibi nara atmak istiyor ama suskun mizacımla kendime hâkim olup sessizce yazıyor ve yaşıyorum ve sessizce öleceğim de.
Bir muallime de olabilirdim hani ve çat kapı gittiğim kapalı kapılar ve kibarca zili çaldığım derken ayağımın altına serilen cennetin kırmızı halıları.
Uğurlu tokam.
Uğurlu sayım.
Umudumda ufkum ve yarınım dünümde kayıtlı ve günü kovalayıp dokunmaksa geleceğe…"
Her mısranız ayrı bir dünya ayrı bir sevgi taşıyor,kolay değildir böyle yazarken bunları hissetmek hala yıkanlar koşar adımlarla üzerimize saldırıp hayallerimizi çalma peşinde iken,Rabbim var yıkanları yıkmaya çalışırken yıkan,emeğine gönlüne sağlık kardeşim,iyi ki varsınız kardeşim iyi ki,selamlarımla.
Ağabeyim asıl asıl sizler iyi ki varsınız. Ne ilginçtir ki ben hep böyle idim Böyle yaşadım böyle hissettim bir ömür keza hala da Lakin iç sesime engel koymuşum bilip bilmeden ama kim varsa yanımda aralıksız konuşurdum içimi açardım: Çok şey çok sıkıntı yaşattılar bana insanlar. Ama vazgeçmedim işte çünkü kendime duyduğum saygıyı böyle korudum Allah ın bildiğini saklamadım kullardan En yakın arkadaşımdan tutun komşuma kadar. Eyvahlar olsun ağabeyim. Akla zararım ben ama iyi niyetli bir de insanları hep sevdim Ki kendime sıra yeni geldi. Şimdi her şey daha net galiba bir kalp gözüm var benim Ağabeyim ben yazmasam nasıl yaşardım şu son kaç yıl çekilen dert bini aşarken? Bu anlamda huzurluyum bir süreliğine de olsa ki hayatımda hep eksik olan huzur ki kendi ellerimle inşa edecekken yıkıma uğrayan Korunan çok şey uğruna mücadele verdiğim Çalınan çok şey hatta sağlığım huzurum bile çalındı çalınacak derken Çok çok teşekkür ediyorum değerli ağabeyim Bir bütün teşkil eden ruh ve yürek beden zaten toprak olacak İyi ki sizler varsınız yoksa ben şu an ayakta kalamazdım. Çok şey kattınız bana sizler ve daha çok yolum var Allah ın izniyle Sonsuz selamlarımla ağabeyim
Çok teşekkür ederim
Hayırlı akşamlar