
Mevsi̇mi̇n kiblesi̇nde yorgun düşler
Çürük dişinde yanılgının kuvvetli bir
sancı; baltalanan sapında dalların aşkına ihanet eden bir redif belki de
kadınlığın namına söz gelmesin diye geriden gelen bir yenilgi.
Azabı aşkın ve ah’ların da fıtratı.
Gün yüzlü aşkın güler yüzlü ayrılığı
oysaki sanrılardı tohumu ekilen ve aşktı nadasa alınan duyguların eften püften
yüklemleri.
Arsız aşk.
Arsız âşık.
Asalak duygular göğün makberi;
yüreğin de tutamadığı sözü.
Ah, aşk, yeri göğü inleten ve makûs
talihi ihbar edilen rüyaların hani yedi tepesinde şehrin tüneyen baykuş ve
elemin ve elanın süzgecinde yorgun duygular külfetli yolun yolcusu deve dikeni
beyitler.
Vurucu imgeler.
Beyitler sararıp da döküldü mademki
kavak ağacından bir avazda tükettik insanlığı ve aşkı.
Sarı benizli tohum; yüksek rakımlı
gölgem…
Mabedim.
Aşkım.
Aşina olduğum.
Aşiyan yollarında bir tüp geçit
mahzenin yorgun dehlizleri; aşkın mutluluğa ırak düşleri ve bir avazda doğmayı
şiar edinmiş umut ve sevda.
Delişmen her hece.
Tutumsuz şair.
Tutanaklarında yazarın.
Kıblesinde yorgun düşler mevsimin.
Azığa alıp da ömrün b/atağında sünepe
bir yakarış sadece aşk dilinde mubah, soytarı bir kelam.
Rabbim.
Anam atam babam.
Vatanım.
Seyrelen zaman ve saçları yoluma
çıkan kesif sessizliğin de düşmüşken dilinden iniltiler.
Makberim.
Ah’ım.
Yarımım.
Yarınım.
Göğün miğferi bir bukle; saçımın
sarısında beyaz tonlamalar ve rüküş bir şarkı ile aşkı cezbeden makûs sırlarım.
Yansızım.
Yalnızım.
Sırasızım ve sıdkım sıyrılmışken
öfkesinden mevsimin… mevsim ki makberi Temmuzun.
Dişi yürek.
Dişlerimde sızı.
Dişlek talihim.
Dilsiz figanım.
Beyitlerim.
Ehli beyit sevdam.
Mabedimde ısrarlı bir yalnızlık aşkın
arka sokaklarında ışıyan bir yürek ve titrek ellerimde kalemim aşka yazdığım
acıyla beslendiğim kınımda kan; kanımda soytarı bir mikrop belki de ölümü dilediğim
ve dillendirdiğim her öğün vakti içime sızan gün ışığı günümü de gece
bellediğim teyakkuzunda yüreğin mahşeri kalabalık.
Noktamla susturulduğum.
Üç noktamla sevip sardığım ve
serpildiğim.
Hüzün yüklü sayaç aşkın kırağı
çaldığı ve örtüsü yüreğin örüntüsü bilinmezin izini sürdükçe umudun baş
koyduğum mevsim ne zaman ereceksem hidayete yürekte bozgun künyemde yorgun
ismim.
Beyitlerim.
Beynamaz şiirlere serildiğim.
Geçirdiğim evrim ve büyümeyi
reddettiğim.
Şimdi vurabilirsiniz beni ve
kalemimi.
Belki de en baştan pes etmeliydim.
Rabbim, seninle varım seninle erdim
bu güne ve tüm yanılgılarım askıda yüreğimde coşku; İlahi Aşkın haznesinde hala
nazenin bir esinti içimi ferahlatan gecenin bir vakti bile ışıldayan göğün
yıldızıyım ve açmasam da vaktiyle soytarı bir çiçeğin goncasıyım bir nebze de
olsa içimde kaldı yaşama sevinci muradım yok ki dillensin sadece sana ulaşmayı
dilediğim bir kor vakti aşkın rabıtası illa ki kekremsi bir varlık yakamdan
düşmeyen hüzne yabancı olmayan güzel varlığınla geldim ben bu yaşa ve bu yas’a
telaffuzu olmayan bir lal hecede bile kutsandı yüreğim demek ki hala da var
vaktim yeter ki kıyama durduğum her satırda kolla beni ve koru bu aciz kulunu
neşreden her yangında is; savrulan her nidada bir ses ve göğün kamberi iken
içimdeki şehla bulutlar eremediğim hidayet biliyorum ki çok yakında tutacak
beni elimden savrulduğumdan bile çok öte…