
Mi̇lena'dan kafka'ya mektuplar-3-
Mavi bir düşün ölü tanrısı olmalıydı
biten gün ve içimdeki yeis ile kıvrıldığım döşeğinde hüznün, bataryası biten
güne hürmetlerimi sundum.
Sevgiden ibaret olması gereken her
hayırla yorduğum acılar mıydı yoksa mukozası bildiğim derinlerden yüzeye çıkma umudum
ve nemli yorgunluğunda gözyaşlarımdan mutluluk ördüğüm…
Ölümsüz olduğuna inanmıştım hayallerimin
ve umut bahçemin, sür-git hezeyan eşlik ederken yâd ettiğim mevsimle de
s/özlenmiştim ve şimdi kapı aralığında üstüme cereyan eden tüm akımla ve de akınla
sözcüklerime makyaj yapıyorum.
Mutlanmayı dilerken yarı yolda kalmak
neymiş yeniden deneyimliyorum da ve yol yordam bilmeden nefret yüklenip sevgiyi
aşağı görenlere de hırslanıyorum.
Göğün kompartımanlarında yanlış
durakta indim dün gece ve iki görme engelli insanı konu ettiğim hikâyemle
geceyi güne devrettim ve sandım ki; yeni günde bir şeyler değişecek. Değişti de
oysaki değişmesi gereken idi hüzün katmanlarında örülü o hegemonyada batıl bir
inanışla kulaklarımı çekip defalarca vurdum tahtaya nihayetinde parmağımı
incittim belki de inceldiği yerden kopmasına izin vermediğim her şey nasıl ki
pamuk ipliği ile bağlıymış hayata gördüm ki benim de o sefil kelebekten farkım
yok. Hangi kelebek mi? Hani renkten renge büründüğüm ve kanatlandığım bir çiçek
bahçesi iken elbette alfabeden firar eden harflerin çılgın feryatları ile aklım
gidip gelirken ruhumdaki o eşsiz koku… Duyduğun mu? Gördüğün mü? Görünmezliğim
mi? Kayrasında hazzın aslında bir acı mı?
Sessizliğin meali elbette satırlardan
sızan irin? Bak, bak ve de d/okun, sevgili Kafka: nasıl ki sen hasta
ciğerlerinle ve yorgun bedeninle s/af tutuyorsun ve bir bir nakşediyorsun
hissettiklerini ben de çaresizlikle kıvranan ruhuma atıfta bulunuyorum.
Aman Allah’ım, bu nasıl nasıl bir
mimari?
Katların arasına yas ektiğim.
Kat çıktığım göğe.
Karnaval adeta duygudan ibaret olması
gereken hayata düşüncelerimle biçim verdiğim ve renk kattığım hatta ve hatta
siyaha çizdiğim iki göz ve ağız elbette bir emoji değil de içimdeki rahmetin
yapışkan sıvısında ben alaşağı edilmişken baştan ayağa sıraladığım sebepler
belki de sebepsizliğim.
Ölümü rahatça dillendirebilirim hatta
sevebilirim de lakin vademin dolmasını ümit ederken vadesiz hesabımdan çektiğim
nakit yaş ve yas sayesinde sıkıcı bir hayatın meyvelerini toplamaya niyet
etmişken her biri elimde patladı ben elbet sınıf atladım önce kök hücrelerime
ilişti gözlerim sonra da devasa yalnızlığın saltanatını sürdüm sonra da hüzün
bekçisi sıfatına nail oldum.
Reşit bir imge iken bukle bukle
saçlarımda sızan gün ışığı ve naif bir reverans ile hüznümü dansa kaldırdım ve
ne yazık ki ayağıma basıp da dünün rövanşıyla baş başa kaldım elbet
sevgisizliğini ilan eden her sebepsiz ve tepkisiz satırın muadili iken göğün
ırmaklarında ben kâğıttan kayıklarımı yüzdürdüm nihayetinde kayığını terk eden
kayıkçı unvanımla kendime bir gemi edindim ve bile gemiyi ilk terk edenin… Kalemim
olacağına da hesaba katmamıştım hani ne de olsa yedi yıldır içtiğimiz su ayrı
gitmiyordu.
Şimdi ıskartaya çıkan kalemime
çemkiriyorum lakin hayata duyduğum saygı çerçevesinde de kendimle çelişiyorum
yine ve yeniden.
Uyumadın, değil mi sevgili Kafka
yoksa uyur taklidi mi yapıyorsun ki yeridir ne de olsa ben de defalarca uyuya
kaldım özellikle Gregor hakkında ürettiğim spekülasyonların artık ölü bir böcek
ve de yazarı için ne derece makul olduğunu düşünüp irdelerken…
Sorumsuz olmayı dilerdim ve bir o
kadar sorunsuz lakin insanız ve beş duyu organımıza eşlik eden bir kalp gözümüz
oldu mu belki de nefret ve sevgi arasında gidip gelen sen ve ben aklımı hüzünle
ve edebiyatla bozmuşken… elbette sırf bunlar değil ilintili olduğum bir o kadar
psikolojik ve sosyal etmenler iyi de ben hangi gruba hangi şartlarda üye
olacağımı düşünürken bir de üşenirken artık dünü deşmeyi.
Dünün mizacında saklı olan miadı
dolmuş düşler elbette bir de hayallerimi çalanlara nazire ettiğim lakin o
hayallerin telif hakkı da illa ki bana ait ve dair.
Geçenlerde yaptığım uzun bir yürüyüş
esnasında rast geldiğim kişi… ne acı ne acı çünkü kişi diye tabir ettiğim
dünümde saklı tuttuğum ölü ve acımasız bir dost ve her ne kadar eski dosttan
düşman olmaz tezini yıkıp da hayatımda gördüğüm en nefret dolu mizaç üstelik
onun başı bağlandığında bendim sağdıcı hatta ve hatta en yakın koruması: işin
şakası ruh ikizim ve canım kardeşim üstelik elimde doğmuşken arkadaşımın çocuğu
sonra da… evet, onun da bu satırları okuduğunu bildiğim için içim bir o kadar
rahat ve pervasızım da…
Sebep-sonuç ilişkisi arıyorsan
sevgili Kafka, lütfen aç gözlerini ve kulağını yaklaştır neden dersen…
Sanma da sana bir tüyo vereceğimi
çünkü nasıl ki sen bu kadar gizemli ve için karanlık ise benim de mizacım
kırgın ve kırılgan üstelik aydınlığımı taşlayan insanlara ben hala ekmek
uzatabilirken…
Nimet dediğimiz…
Sevgi ektiğimiz.
Sanrı ve sancı çektiğimiz.
Sevip de görmezden gelinmek şöyle
dursun nefret saçan gözlerinde kirli mevsimin ve muadili hangi gölge ise
gölgesinden korkan titrek nidaları ile hayatı cehenneme çeviren yılkılar ve de
yılgılar.
Bir ayraç koymak istiyorum hayata ve
dünümü resetlemek, an’ımda konaklamak ve yarını da unutmak hatta ve hatta
ismimi ve de hala ezberleyemediğim kimlik numaramı… geçtim, sevgili Kafka; her
şeyden geçtim en çok da kendimden…
Uçuruma sürüklenen bir araba ise
yazmakla mükellef olduğum ben zaten ölü bir duvar saatiyim arada sırada guguk
kuşu olduğumu ispatlarken attığım çığlıklar ve bazen de yükselen kahkahalar ne
de olsa hayatın tozunu atıyorum:
Önce öykündüğüm.
Sonra öldürdüğüm.
Sonra da övdüğüm güzellikler lakin
kendimle barışık olmak adına yeniden kendime biçtiğim sıfatlar.
Ve de tek temennim…
Doğmalıyım küllerimden yeniden ve
ateşe attığım kalemimin de kalanını kurtarmalıyım en azından akıl ve ruh
sağlığımı korumak adına bedensel ağrılar çekmeye de saniyeler kala.
Hiç ağrımadığı kadar da ağrıdı başım
bu gün ve gözlerim yanıyor akıttığım onca gözyaşından sonra ve ben hala
gözlerimi açık tutup yazıyorum bu satırları ve her kadar rağbet göreceğinden
şüphem olsa da umut ediyorum yeniden ve yeniden anlaşılmak bir yeis iken belki
de evrene yeniden rest çekmenin bende yarattığı o halüsinasyonlar sayesinde
kaleme aldığım sayısız hikâyeyi de çeyizimde saklarken elbette yüz görümü
olacak kaleme alacağım şiirler belki de kaleme almaya ümit ettiğim.
Kendine ve ruhuna ve de Gregor’a iyi
bak, sevgili Kafka ve bil ki ben de kendime iyi b/akacağım artık en azından
hayatla bir orta yolu bulana kadar.
Bir ayraç koymak istiyorum hayata ve dünümü resetlemek, an’ımda konaklamak ve yarını da unutmak hatta ve hatta ismimi ve de hala ezberleyemediğim kimlik numaramı… geçtim, sevgili Kafka; her şeyden geçtim en çok da kendimden…
İnsan ne ederse kendine edermiş zaten, yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
Çok çok haklısın sevgili Melek insan en çok hatta sadece kendine zarar veriyor. Güzel yüreğine çok teşekkür ediyorum. Var ol canım arkadaşım. Sevgilerimle her daim
Birinci bölümü okudum ikincisi ne zaman yazılacak diye beklerken üçüncüsünü okudum zevkle sindire sindire kardeşim, emeğine gönlüne sağlık kardeşim,ikinci bölümü arayarak bulayım okuyayım,devamını bekleriz kardeşim,selamlarımla
Ömrünüz çok olsun ağabeyim. Çok mutlu oldum zira son bölüm diye tasarlamıştım eklediğim bu yazıyı. Çok çok teşekkür ediyorum duyarlı yüreğinize, kıymetli ağabeyim. Allah razı olsun. İnşallah en kısa zamanda Allah'ın izniyle. Sonsuz selam ve iyi dileklerimle, ağabeyim..