
Önce rakamlar şi̇mdi̇ harfler
Bir cümleden medet umuyordum ki
cümleten göçtü mevsim: yüklü gözlerinde aşkın aslında sahipsiz bir ölünün son
dileğine şerh düşmekti benimki en azından hayatın merhalesi iken kimi insanın
kimlik derdi ve usulca düştüm peşine sefil mevsimin.
Irgat düşler coğrafyası hüküm veren.
Bilinmedik sorular sokağı iken
içimdeki mıntıka.
Ve eşkâli olmayan hangi duyguysa
cümlelerden inşa edilesi bir derya.
Patavatsız yüreğime sokulan bir
kelebek nasıl ki sonsuzluğa denk düşebiliyor bir d/okunuşla ve nasıl da
sonsuzluk irtifa kaybediyor kısacık bir sürede üstüne odaklanan o nefret dolu
b/akışla.
Yaldızlı bir yolu var gecenin ve
mahremin en çok da duvarların ardında saklı bilinmez ve kendini bilmez kimse
burnunu sokan insanın özel hayatına.
Sözcüklerin dokunulmazlığında suskunluğumu
gideriyorum aslında kendime devasa bir t-cetveli çiziyorum ve elbet öncelikle
sevdiğim matematiğin devasa dünyası bir de rakamların sonsuzluk hanesi…
İşte okumayı öğrenmeden evvel
sayılarla olan tanışıklığım ve içimdeki kayıp kalemi bulana kadar da hesap
kitap yapmaya doyamadığım bir ömür.
Sessizce saydığım adımlarım.
Belki de bir adım-sayar gibi yürüyüş
mesafemde kaç kilometre yürüyüp kaç yüz kalori harcadığımı hesaplamanın bana
verdiği mutluluk elbet kalori hesabı yapmanın ayrıcalığı ile kendimi bir
gelir-gider tablosu olarak tahayyül ettiğim.
Sadece son sekiz senenin öncesinde
hayatımdaki öncelik; sayıların ve matematiğin şiarı saçma analizlerim ama bana
iyi gelen.
Tünediğim her yenidünyadan
nasiplendiklerim ve ayran gönüllü bir masal kahramanı ki kendime başka başka
masallar yazdığım ve hayatımın sayısız döneminde peşine düştüğüm ideallerim.
Renkli bir dünya addedilebilir de
hani ve kucağımda kitaplar nöbet tuttuğum okul koridorları ve kimliğimin bazen
öğretmene bazense öğrenciye denk düştüğü üstelik meslek yaşantımda bile
koruduğum öğrenci ruhumla tezat bir havaya sebebiyet verdiğim.
Kaybolan yıllar ama kaybetmediklerim.
Kaybettiklerim ve de kaybolmaya az
bir zaman kalmışken başka bir ruha dönüşüp bedenimle farklı bir ruhu
eşleştirdiğim ve işte bir ömür çalınsa da hayallerim yeni hayaller kurmanın da
çok olası olduğu.
Reddi güç kabulü güç bir kimlik:
bazen öfkeli ama hep sevecen bazen paranoyak en çok da kendimle çeliştiğim ama
içim dışım bir iken maskesiz geçen hayatım belki de bu yüzden farklı ortamlarda
bir şekilde dışlandığım ya da küçümsendiğim.
Bir milatsa o gelişen farkındalık.
Ve içinizde saklı onlarca ayraç
varken sahi, nedir insanın aradığı?
Bunu sorguladığım kadar bulduğum ve
sahibesi olduğum ne ise bir anda da elimden kayıp gidenler üstelik hem maddi
hem manevi anlamda.
Bir çıta zamanla yükselen sonra Çita
gibi bir çıtadan diğerine zıpladığım belki de içimdeki ormanın Tarzan’ı iken
bazen Jane’e denk düştüğüm.
Empati kurmanın da ta kendisi elbet
karşınızda kim varsa onu sonuna dek duyumsamak ve ortak paydada buluşmanın
güzelliği.
Belki de farazi bir empati en çok da
inanmak istediğinizi görür ve yaşarken ve kim olursa olsun yanınızda onu
idealize ettiğiniz ve görmek istediğiniz gibi gördüğünüz elbet sonunda olan da
size olurken.
Suçlanmak bir destur mu sahi?
Yetmedi kendinizle cebelleştiğiniz ve
kimse mutlu etmekten mutlu olduğunuz an gelip de kendinizin hiç de mutlu
olmadığına kanaat getirip mutlulukla ilgili hipotezler ürettiğiniz.
Hayatı bir matematik denklemi gibi
görüp koca ömür sayılara haddinden fazla paye verip üstelik mesleğiniz de bunu
gerektirirken aslında göremediğiniz tek gerçek:
Ne istediğiniz…
Sunumu hayatın sizin seçme hakkınız
yok iken ve koşullanmak o sunuma ve kabullenmek oysa içinizde kopan fırtınadan
bihaber insanlar hatta siz bile yok sayarken içinizdeki meddücezri.
Belki de bu yüzden oldu arayışım
aslında kendimi aradığımı çok geç idrak edip de farklı mecralarda zaman
kaybettiğim.
Kayıp addedilen ama gün gelip de bu
sizin kazancınız olmuşken ve işte bu yüzden yazmanın büyüsü ile ömrü analiz
edip hele ki alt bellekte saklı verileri de boşalttınız mı önünüze anlıyorsunuz
artık bu yap-bozun nasıl neticeleneceğini.
Kolay değil elbet ama en azından
içiniz rahat ve işaretlediğiniz o şık bire-bir sizi anlatıyor.
Anlatmak ve anlamak, çok girift
addedilebilecek bir yapıda iken bazen de karar veremiyorsunuz hangi kefe daha
ağır basıyor diye.
Anlamak her koşulda pek de mümkün
değilken aralıksız anlatma ihtiyacı hissettiğiniz ömrün de uzun süresini
susarak ve anlamaya çalışarak geçirirken ve işte infilak eden o yanardağ.
Öyle bir lav birikmiş ki içinizde.
Gelin görün ki hayatın size
emrettiği: lal bir haletiruhiye ve sözcüklerin dokunulmazlığında kim varsa
yakınınızda uzağınızda anlatamadığınız anlatsanız bile yanlış anlaşıldığınız.
Değer görmek sanırım içinizdeki
izdihamı ateşleyen ve her kalabalık sizden fazla değilken hele ki içinizde
saklı onlarca mizaç ve farkındalık ile tümevarım teorisiyle bir çıkarım
yapmanın da verdiği o mucizevi huzur işin ilginci sevginin de inancın da katlanarak
çoğaldığı…
Kat izi saklı iken dünde ve siz hep
ütülü elbiseler giydiğiniz yetmezmiş gibi kim istiyorsa onu sunmakla iştigal
iken.
Ütülü kimliğiniz bazen ailenizin
direttiği genelde toplum neyi nasıl görmek istiyorsa akabinde töhmet altında
kalmanın da olası olduğu ve işte:
O yıkım!
Sahi, kimsiniz siz ve kim ne der,
diye yakanızdan düşmeyen tabular, kurallar ve hala kimlik derdinde iken
birileri sizin neye denk düştüğünüzü de kafalarındaki şablonlarla önünüze
sunarken…
Önce rakamlar.
Şimdi ise harfler.
Var olmanın dayanılmaz hafifliği mi
yoksa hiçliğin kudreti ile yakın durduğunuz hidayet öncesi bilfiil iştirak
ettiğiniz duygular ve düşünceler kümelenip de yokluğun ağırlığını mı
sunmaktalar size?
Ağırlığı altında ezilirken hayatın,
anlatmanın ve anlaşılabilme ihtimali ile at koşturduğunuz şu beyaz sayfa ve
kalem de geçmişte tüm acıların ve kayıpların yerini almışken kabullendiğim
elbette ki:
Yazmanın dayanılmaz coşkusu…