
Pedallari yoktu düşleri̇n ve şai̇ri̇n
Düşlerin reminde büyüdü coşkum
aslında recmedilen aşkların büyüsünde büyüdü zaman aslında zamandı tehir
ettiğim aslında mutluluktu pek bir izafi ve kimine göre yalan.
Şüheda düşlerin kancasına takılı
ruhum.
Ruhumda askıntı nameler.
Feryat figan doğan güneş gibi.
Şükür ki güneşti balçıkla sıvanmayan.
Sökün eden ve neşreden aslında sehven
ölmüştü mizaç bir o kadar yeni doğmuş ve bilindik yollardan geçiyordu her insan
ve herkes mağdurdu herkes de zalim.
Bir nidaya soyundu sessizlik ve arazı
idi yalnızlığın.
Aslında yalnızlık hayatın coşkusuna
muhalif.
Aslında coşkuydu yalnızlığın getirisi
ve işte rücu etti sessizlik.
Delişmendi ruhu evrenin ve şiar
edinilesi belki de o veda hutbesinde saklıydı evrenin şifresi hele ki Yaratan
nezdinde hayatı yaşanır kılandı mazlumun duası ve zamansız vedası.
Pedalları yoktu düşlerin ve şairin ve
binmişti ki bir bilinmeze aslında gördüğü değil görmediği idi tek gerçek.
Balon sözcüklerle doluydu gökyüzü ve
sahibi olmayan uçan balonlarla ve yeryüzünde saklı onca kayıp ruh ve işte
balonlar ve ruhlar nasıl da eşleşiyordu göğün tolerans tanıdığı bir ayraçtı
belki de balonunun arayan her ruh aslında ruhunu arayan her insan aslında
insanlığın doğasında saklıydı arayış ve coşku.
İklimsiz bir gündü.
Öznesi olmayan da bir cümle.
Takati kesilen gün kapadı penceresini
ve karanlık geldi kondu gökyüzüne.
Haşmetli ne çok duygu insanını
arayan.
Ne çok insan Mevla’sını arayan.
Ve şerh düştü Yaratan ne de olsa
aşkın adıydı o arayış aslında her insandı kendine hem uzak hem yakın.
Şehla düşler semirdi bir bir ve
sevdalı bir rüzgâr sundu adını ve özrünü aslında matemin ana kıtasıydı şiirler
ve gece yüzlü karanlık.
Meyledilen hangi düştü peki?
Mademki şair olmanın şiarı idi o
arayış ve işte şerh düştüm geceye bir kez daha aslında ikaz ettiğimdi içimde
dinmeyen coşku bazense yıkılmışlığım yine de dik durmanın verdiği o güç ve öz
güven.
Şerit değiştiren hangi fasıldı?
Hangi uhrevi kaygı?
Hangi nedamet asılı kaldığım?
Sözcükler top yekûn saklıydı içimde
çok derinde aslında ben saklıydım her bir sözcüğün de tekeli adeta ve arayışın
da amblemi idi şiir ve gece elbet ilhama en yakışan karanlık ve siyahi bir gece
ki beyazın varlığı daha da iyi duyumsansın diye.
Bir redif misal.
Bir vezin ya da.
Bir nesir idi aslında hayat gel gör
ki şairin şiire duyduğu aşk ve şairin bekası idi içimde saklı gizem.
Bir iniltiden doğan gürültü gibi
sözcüklerle raks ettiğim ve şiarı ömrün aslında yarında saklı bir umut ve
ç/ağrı.
Bazen bir kanaviçe olduğum bazense
karaçalı.
Kara çalan kimse beyazın içinde kalan
ukdesiydi masumiyet ve görgülü sözcüklerin de birer örüntüsü iken kalemin, yaz,
dediği.
Uzamında duyguların dolunaydı belki
de dolgun umutların t/aşkın ruhu ve işte semazenler neşretti bir bir.
Hükmedene duyulan saygı ve hürmet ve
bilinmezin girift çatısında saklıydı su alan şairin yüreği.
Nemalandığım ne çok şey ve asılı
kaldığım.
Bir tebessümün de firarı çatık kaşlı
geceye ettiğim sitem belki de yüz görümü idi sessizlik ve doğacak günün
ibaresine sadık bir düş gibi.
Reşit miydi sahi acılar aslında eşit
de olmayan tıpkı insanlar eşit olsa da vardı farkları birbirinden ve farkım
vardı mademki diğerlerinden bir de öykündüğüm huzurun adresi.
Bir dokunup da bin şiire denk düşen.
Bir şiir olsa da şair asla yetinmeyen
ve yetemeyen ve dingin bir dünyanın kapı aralığında onu çağıran illa ki
birileri vardı ve kaygı dahi duymadan geçti o aralık kalan kapıdan belki de
matemini sonlandıracak olan o aralık kapı idi ve Aralığın son günlerini
yaşarken hala umut edebildiğinin de göstergesi…
Bir yaldızlı yoldu ki çağıran.
Bir inanç ve kıvanç ki satır
aralığında dahi saklı iken binlerce bilinmeyen ve görünmeyen satır v
mübalağasız ne çok duygu hele ki kalem coşkuyla yoluna devam ederken…
Yaldızlı bir tarhın tam da ortasında
büyüyen bir çiçeğim ve etrafıma diktiğim duvarlardan dahi duyulabilirken sesim…
Bilinmezin de amblemiyim, Tanrım ve
aşkın menşeidir içimdeki saklı o derin ve karanlık dehliz.
Fıtratım ne derse oyum.
Bir düşse meylettiğim satırlarım hem
kanamalı hem de rüştümü ispat ettim ve kararsızlığın akımlarında çarpıldım ve
yetmedi içimdeki tükenmez hazineyi ve sonsuzluğu çarpıp da duvarlara böldüm
sadece böldüm nihayetinde öldüm uykuya yenik düşüp gecenin sessizliğinde
duyduğum sesleri de görmezden gelemediğim.
Sahi, bir sözcük olma lüksüm var mı?
Lakin yetmez asla yetmez eğer ki bir
sözcüğe denk düşeceksem hem yeltenmem de ben tek bir sözcüğe varsa yoksa içimde
saklı lügatten firar etmeliyim günbegün sonra da sırlarımı sermeliyim anbean.
İflah olmam oysa ben ve asla da bakla
ıslanmaz ağzımda elbet ağzımla kaç kuş tutup kaç kafese koymuş olsam da kendimi
asla yetmem ben insanlara her ne kadar yetinsem ve yeltensem de elimdeki
doğruya yetemediğim tecrübe ile sabit.
İklimi yokmuş acıların.
Acıların da amma genişmiş hani
mezhebi.
Bense kocaman bir ayraç bildim
içimdeki şaklabanı ne zamanki yaşa boğulsam bir anda gülebildiğim…
Ne zamanki mutlu olsam bir anda hüzün
sepetinde kala kaldığım.
Kimse ağzıma bir parmak bal çalan
inandığım bu yüzden doğrularımı savurduğum ve savunduğum ve kimse karşımda
doğru olduğuna inandığım bir ömür.
Kaçıncı celsedir de bu kaç cephede
verdiğim savaştan da hala sağ çıkabiliyorsam ve kimse sağ gösterip soldan vuran
elbet acıyan sol yanım.
Mevsimin ham meyvesiyim belki de: kaç
bin mevsimse devirdiğim.
Kaç acıysa devindiğim.
İzahı yok çoğu şeyin yine de anlatmaya
yelteniyorum.
Maruzatım var ya da yok gel gör ki
yangın yeriyim ilk önce yangından kalemi kurtardığım yoksa yetinmeyi az çok
bilirim ben.
Bir tavus kuşu muydum da öncesinde
şimdilerde bir girdaba yenik düştüm ve hala başını kuma sokan insanlar illa ki nemalandığım
yarım ağız gülüşler ve sevişler…
İnsanlığa ihbarımdır bunca şey gel
gör ki daha ne anlattım?
Gök gözlü bir semaver belki de içinde
demlendiğim ve adı anne olan ve kaç bin yaşında olduğumu bilsem de hala dünde
saklı o küçük kız çocuğuyum ben belki de bu yüzden hafife alıyor insanlar beni
ve ben ne kadar ağırlığımı koysam da onların gözünde sadece bağdaş kurmuş bir
ipek böceğiyim en çok da kendi kozasına sevdalı.
Bazen ruhumun çıktığı o rampa.
Bazense kazayağı acıların çizgisi.
Ben ne kadar korusam da çizgimi
sınırlarımı ihlal ediyorlar ve top yekûn firar ediyor içimdeki neşriyat en çok
da uyumsuzluğumla uyum gösterdiğim ve her doğruyu savunduğumda nihayetinde
köysüz kaldığım…
Haletiruhiyesi günümüz dünyasının
elbet geride göç edeceğimiz ve genç nesli teslim edeceğimiz bir dünya
bırakabilirsek arkada.
Arkam da sağlam değil hani ne de olsa
basit ve aciz bir kulum ben ama içimde saklı çınarımla Rabbim illa ki bana
sahip çıkarken mümkün mü sahi doğrularıma sahip çıkmamak?
Elzem olan ne ise.
Endamlı hangi düş ise.
Hangi gerçekse içimi sızlatan hangi
yalnızlık ise öncesinde kâbusum şimdilerde yol arkadaşım.
Sıradan olmadığıma binaen sıra
dışıdır duygularım ve dünyanın ikaz lambası da çoktan sönmüşken en azından
içimdeki feri saklı ve yanar tuttuğum kadardır ömrüm de ömrü kalemin elbet
infaz memuru ansızın gelip de hükmü icra ettiğinde ben de gitmiş olacağım bu
evrenden eşliğinde kalemin tırmandığım kadar da iç sesim tırmalarken sözcükleri
ve kandığım kadar mutluyum ben insanlara ve de kandırmadığım kadar kanayan
kalemin de mürekkebi kuruyana kadar yazmakla mükellef bir hüznün de ta kendisi
olmakla gurur duyduğum en azından benlik bir hüzün bana ve kâinata dair peşi
sıra gelen bilinmeze de riayet ettiğim kadar…
Hayırlı akşamlar sevgili dostlarım