
Sana olan i̇nancimla yaziyorum bu satirlari
‘’Yanılmıyorsam Milena, sizinle ortak
bir özeliğimiz var: öylesine çekingen ve ürkeğiz ki…’’ (Kafka)
Bir düş santralinde kapıldığım
elektrik akımından mustarip sancılı bir mevsimin de duacısı ve ürünüyüm,
sevgili Kafka.
Düş görmeyi ertelediğim koskoca bir
on senenin ardından gece yarısı gözüm açık düş görmenin de neticesidir sana
yazdığım bu satırlar ve sabaha varmadan tehir ettiğim sabah belki de gecenin
kuvözünde ıslanan rüyaların da çağladığı bir hazan mahsulü.
Göğün benden tırtıkladığı hayaller
işte ummanlarda yol aldığım yetmezmiş gibi içine düştüğüm bu yazma aşkında
sadece kısa süreliğine bir tebessüme kavuştuğum ve yine sadece birkaç saat
huzura erebilmenin de mümkün olduğu.
Cepleri yok mektuplarımın aslında bir
adı da yok hiç birinin çünkü hiç olmamdır bunca hiçsizlik ile muhatap olmam.
Sevgiden üryan mıdır ne bunca insan
belki de fani olmanın uzantısıdır bunca kindar insan ve işte yetinmeyi bilmeyen
bir cihan dolusu canlıyla başa çıkmak adına kestirmeden gitmediğim ve yolu
iyiden iyiye uzattığım belki de çocukluğumdaki lepiska saçlarıma konan
kelebekler gibi bir dokunup da bir kaybolan mutluluk gibi.
Acının ibaresi, sevgili Kafka ve
sevginin cılız sesiyle yetinip içlerindeki yanardağları söndüren koca insanlık
oysaki bir düşündü mü insan nelere nelere vesile olacaktır bunca lav en çok da
sevgisizliğin sonlandığı ve aşkların da rüyaların da gerçeğe dönüştüğü.
Gerçek bildiğim her şey ve herkes bir
yalanmış meğer ve ne yazık ki bunu bilmek ve ifa etmek canımı çok yakıyor en
azından ben birilerinin canının yanmasına izin vermiyorum ve içine saklandığım
mabedimden yazıyorum yine ve yeniden gerçi mektuplarımı içine tıktığım bir
şişem de yok ama ve sana ulaşıp ulaşmayacağını da bilememekteyim.
Çokça sorgulandığım.
Çokça yaftalandığım.
Gözümün üstündeki kaşa bile verip
veriştirenler bu yüzden görünmemeyi tercih ettiğim gel gör ki duyduklarım beni
inanılmaz acılara sürüklüyor.
Bir pencerem yok çünkü ben pencerenin
ta kendisiyim elbet açılan dünyadan da çokça nasiplenmiyorum en azından beşeri
anlamda bir kazanım değil sahip olduklarım sadece maneviyatın iz düşümü ve
durduk yere sevdiğim insanlar iken canımı en çok yakan.
Gölgeli yolu cennetin gel gör ki
öncelikle aşmam gereken bir cehennem var ve yana yana ne ruhumdan kalan ne de
yüreğimden bakalım nasıl yetecek bu bulmacayı çözmeme?
Sevilmek gibi bir lüksüm asla yok ve
olmamış da hani ve ben bunu ne yazık ki çok geç fark ettim.
Kırgın ya da kızgın mıyım?
Bu saatten sonra neyi
değiştirebilirim ki? Sonuçta herkes bir yerlere gitti ve gitmekte de o yüzden
gidip de dönmeyenler ya da asla yanımda olmamış olanlar beni daha güçlü
kılıyor.
Akla zarar, değil mi?
Sonuçta ufacık bir yüreğim var belki
de mikro dalgada o da iyice yanıp kül olacak ve sonra…
Bilindik hiçbir şey geçirme aklından
çünkü sana kızgın ya da küs değilim sadece hayıflanıyorum kendime bunca eziyeti
neden yaptım diye…
Haykırmıyorum hatta fısıldamıyorum
bile sadece sözcükler cumhuriyetinde kumdan kelimelerimle deniz kenarında
kendimce oynuyorum ve az sonra bir dalga gelip tüm diktiğim kaleleri yok ediyor
adeta hiç var olmamış gibi…
Varlığım da bir kehanetmiş meğer bunu
fark edeli geç oldu ama elimden gelen de hiçbir şey yok.
Kuru kuruya yazıyor ve seviyorum
sonra da darmaduman oluyorum ve gözlerim kızarıyor ağlamaktan en nihayetinde asla
sönmeyen o İlahi Işık gözlerimi öyle bir alıyor ki…
Ne cüssem yeter kötüleri alt etmeye
ne de üstümdeki yırtık cüppem ne de olsa devir, ye kürküm ye, devri bu anlamda
yorgunluğumu gizliyorum giydiğim hüzün hırkasının içinde bilmediğin ne çok
fırtına koparken ve bil ki yazdıklarım duyumsadıklarımın çok ufak bir b/ölümü
ve kendi dikenlerimin battığı uçan balonların hani çocukluğumda yatağımın ucuna
asıp da sabah uyandığında sönen ve yaşlara boğulduğum.
Artık bir şeyler için ağlamıyorum ve
kimseyi de ağlatmadığımdan öylesine eminim ki gerçi kaygılıyım da son
zamanlarda çünkü hiç beklemediğim farklı tepkiler alıyorum sayısız insanın
tepkisizliğinden ve biteviye kendimi suçluyorum.
Kelimeler mabedim, sevgili Kafka
tıpkı senin de inandığın üzere.
Belki de kabrim olacak kelimeler
sonunda çünkü yazmakla iş bitmiyor ve okuyanların tepkisi ile sarsılıp
artçılarla da şiirler yazıyorum.
Göğün sınırları yok.
Yazmanın da sınırı yok tıpkı sevmek
ve inanmak gibi yine de sınırlarım zorlanıyor ve her gün bitiminde söz
veriyorum:
Asla sevmeyeceğim ve yazmayacağım
diye ama kanıma öylesine girdi ki bu aşk…
Mevsimin meyvelerini topluyorum işte
hele ki Eylül yapacağını da çoktan yapmışken gerçi benim için her gün zaten
hazandan kopan bir yaprak ve bu kopan yaprak karşılığında yaprak yaprak dökülüp
de yazıyorum sayfa sayfa…
Düş gezegeninde…
Daha doğrusu gözüm açık gördüğüm ne
varsa…
Kifayetsiz olduğuma insanlar beni
sonunda inandırmışken…
Ve ben herkese ama herkese inanmışken
elbet kendimi yok sayıp ve yük bildiğim varlığımla insanları sessizce ve
uzaktan severken…
Beni sevip sevmemen asla önemli değil
çünkü sana olan inancımla yazıyorum bu satırları ve bir gün dokunacağım da
içimde saklı o en bilinmeze elbet daha da çok sevebilmek adına çırpınırken hele
ki kendimle uzlaşacağım o günü öylesine bir tahayyül ediyorum ki…
İnsan kendini kıskanır mı ya da ölü
bir yazarı? Ama ölü olan çevremde fink atan insanlar en çok da kendilerinden
uzak bir o kadar birbirine diş bileyen ama görünürde herkes de birbirini
severken bu anlamda sevgi yorgunu yüreğimi daha da yorup tüm evren adına
sevebilmek adınadır tüm uğraşım hele ki İlahi Işığa dokunup da tamamen kavuşmak
adına s/onsuzluğa bu bağlamda affet beni yoksa yazmadan geçmeyecek bir ömrün
filan peşinde değilim.
Aslında peşinde olduğum hiçbir şey
yok yeter ki kendime dokunup da ilk ve son kez gözlerimi huzurla kapatayım.
Özrümle.
Özümle.
İnancımla.
Umut denen cübbenin de varlığına iyi
kötü vakıf iken…
Hele ki unut, diyenlere içtenlikle
teşekkür edip tebessüm edebilirken…
Bunu nasıl başardın sahi hele ki
hayatımda kıskandığım tek yazar sen iken?
Neyi mi elbet hayatın edebiyattan
ibaret olduğu savına beni ve sayısız insanı sonuna kadar inandırmışken…
Ve ben de bir ekleme yapıyorum,
sevgili Kafka.
Hayat, sevmekten ve kelimelerden
ibaret olsaydı keşke en azından benim cephemde durum böyle en azından buna
inanmak bile bir tesellidir hele ki bir ömür içimdeki çocuğu ve hayallerimi
pışpışlamışken…
Çok çok teşekkür ediyorum
İçinizde yerleşik şehirler insanlar nefesler duygular ve mevsim mevsimleri kovalıyor, kalem her birinin hikayesini ayrı ayrı yazıyor, yazıyor Yıldız Hanım.
Dolu dolu bir yüreğin atışı yazınız, şiirleriniz arasında her okuyuşumda beni etkiliyor.
Gönülden tebriklerim sevgimle gönülden gönüle selamlar.
Güzel yüreğinizle saçtığınız ışık adına nasıl da müteşekkirim.
Çok çok teşekkür ediyorum sevgili Nezahat Hanım
Sevgim sizinle.
Ömrünüz çok olsun