
Sevgi̇li̇ okur
‘’Sevgili Okur,
Senin herkese açık bir mektubun
alıcısı olabileceğinden kuşku duyuyorum. Çünkü her zaman aramızda çok daha özel
bir ilişki oldu. Yakınlığımız basılı kâğıtlardan ibaret değil. Ben gözlerinin
gezindiği sayfalarda yaşayan biriyim ve sana sözcükler aracılığıyla
sesleniyorum. Bu yüzden sevgine olduğu kadar yargılamana da açığım.’’
(İnci Aral)
Düş güdümlü bir şarkıda manivelası
her öğün atladığımız bir tabak hüzün reçeli elbette kan şekerinde ani
yükselişlere sebep olan bol kepçe marmelat yine katkı maddesi olmadan
sıralanmışken masada ve ben kâğıtların üstüne döküyorum kaşık kaşık: yeme de
yanında yaz, dercesine günü öğünlerden ibaret bilip her öğün atladığım yazın miktarı
ile günü asla da iyi kapatamadığım.
Homurdanan iç sesim.
Cafcaflı duygular üstelik her
çeşidinden sonrası malum ve üstüne bir bardak soda niyetine karaladığım bir
şiirle gazını alıyorum kelimelerin üstelik muhatabım olan olmayan tüm edebiyat
sevdalılara bir günü hayata nasıl pay ettiğimi istirham ediyorum üstelik diyezi
ve diyeti olan bir mukavele bu ne de olsa altında Tanrının imzası var ve bu
yüzden tüm suçu genlerime ve mikro organizma bellediğim yüreğime atıyorum aslında
yürek atarken coşuyor acılar ve hummalı bir arayış ile ilke bildiğim duyguları
sıradan geçiriyorum.
Dostlar alışverişte görmüyor da
sadece tutuklu kaldığım hayat denen hapishanenin avlusuna çıkıyorum kâğıdı
yayıp da yere ve kısıtlı gün ışığı ile kâh yüzümü kızartıyorum kâh öğün arası
şiirler derliyorum elbette günün koşturmasını bitirip de masanın başına
oturduğumda binlerce duygu ve kelime ikili sırada resmigeçit yapıyor artık
hangi duygu ise gün içerisinde şekillenen kulağından çekiyorum kalemin ve
fısıldıyorum:
‘’Sahi, bu gün menüde bana ne
sunacaksın?’’
İzafi bir tanrı iken yüreğimdeki
sözlük.
İzafi bir sayaç iken gözlerimin kâh
parladığı kâh söndüğü.
Sözcük familyasında emin olduğum tek
sözcük var elbette aşkın ikrarı ve de ısrarı.
Gün bölmelerinde.
Saatlerin hücresinde.
Salkım saçak göğün uçuştuğu ve belki
de uçuşan aklıma nazireler sunduğum ve genelde üzüntü ağırlıklı bir kâbus çöküp
de sona doğru ben hepsini elekten geçiriyorum üstelik farkında olmadan.
Bir Çehov bir Pessoa… erişmeyi dahi
düşünemediğim.
Belki de gökte yalnız uçan kartalın
yanına seğirten bir yavru serçe ve işte şekli şemaili olmayan ne varsa, önce
uçuşuyor sonra gözlerim kararıyor sonra da geceye ışık oluyor kalemin damarına
basıp da beni neden oyaladığını sorup da yüreğimi kırbaçlarken yazma dürtüsü.
Edilgen bir hayatın firari yazarıyım.
Belki de budur etken olmak adına
hayatla sırdaş olmaya çalışıp da hislerimi tercüme eden yine kalemin gücü ile
benliğimin güçsüzlüğünün restleştiği ve birbirimize güç transferinde bulunup da
şık bir nida kondurmak haykıran yalnızlığın da en tutarlı müdavimi iken
kelaynak kuşlarına her nasılsa itibar etmeyip içimdeki kışta uçuruyorum artık o
gün hangi kuşun mizacına bürünmüşsem.
Pekişen ne çok soru ve de merak öyle
ya, gün ne getirdi? İnsanlar ne götürdü?
İzahı olmasa da çoğu şeyin infilak
eden ruhun deposuna doldurduğum eş güdümlü mermiler hizmet ediyor ülküme.
Övündüğüm ne ki…
Görüntüsü yüreğin neye denk
düşüyorsa.
Yoksa örüntü başlığı altında atıl bir
tarla mıdır da bilumum duyguda halkalar geçiyor iç içe ve yargılandığım her şey
için kendimden özür diliyorum.
Bazen dalgın bir bakış.
Bazen yüksek sesle sevdiğim.
Ve ne yazık ki; sevginin bile hizaya
getiremediği insanlık üstelik tek derdim kendimle olan mücadelemde birilerinden
güç alıp da tırmanmaksa merdivenleri İlahi Aşka giden yolda kalemin de
fazlasıyla payı varken ve ben hala nasıl oluyor da kimseleri ikna edememenin
verdiği esefle kendime yükleniyorum.
Tanrısız bir mizansen belki de
münafık bir ön yargıda ben ispatlama derdindeyken içimdeki saklı neşenin ve bu
sefer hüzün ağır basıp da bağrıma basıyorum içselleştirdiklerim ortak bir
frekansta bulunmak adına ömür boyu insanlarla kuramadığım iletişimi yazarak
talip oluyorum bu farazi mutluluğa.
Bir konçerto ise asaletin suskunluğu.
Bir adaletsizlik ise içimde devinen dalgalarla
ben hala nasıl oluyor da yüreğimin rüştünü zorlukla ispatlarken.
Ve teranesi dünün güne zimmetli belki
de kuyruk acısı mazinin sadece kendime olan düşkünlüğümle kendimden aldığım
intikam ve insanları buna inandırmak adına haykırırken göğün de eşlik ettiği
bir sağanak.
Rahmetin indine sığınıp.
Aşkın da vaveyla yüklenip beyin
hücrelerime acıdan bir ziyafet çekerken.
Endamlı bir iç çekişle püsküllü belam
elbette anlamsızlığa yorduğum mana bir de anlam taşımayı bir sonraki güne
erteleyip günü kurtarmak adına uzandığım boş beyaz sayfalar.
Kaçın kurası demenin meali olsa da
insan sarrafı rahvan bir ata binip de dağlar ovalar aşıyorum ve asıyorum
yüreğin çölünde donan bir başak tanesi gibi içimdeki soğuğun üşüttüğü benliğimi
ve buzlarımı yazarak çözüyorum.
Öykündüğüm her hangi bir minval de
yok hani belki de içimdeki yetimdir maruz kaldığı her koşulu kabullenmekle
mükellef lakin lades demenin de ön koşulu iken hüzün balyaları üstüme üstüme
gelirken.
Sevdalı sesinde ömrün.
Sakıncalarını yok sayıp da günün.
Dün mizanseninde saklı olan hatırat
sayesinde bir içimlik duyguları lanse etmek değil de latife eden iç sesim
aslında tüm gürültüyü söndürüp bir batında gezegenlerin ve tüm uyduların özdeş
olduğu tıpkı insan ayırmadan sever ve yaşarken mizacımdaki yoksunluğa şerh
düşüyorum gördüğüm her çehrede ben bir duaya uzanırken dokunulmazlığı ile
ruhumun çivisi çıkan dünyada sadece bir bardak suyun kalan yarısını
dolduruyorum oysaki duygularım ve iç sesim ummanlar kadar engin ve öznel de.
Sarpa saran bir aşkın hidayete
eşliğinde büyüyen bir yamayı da ütüleyip aslında kendime yüklediğim görev ve
ben nasıl oluyorsa hayatımın ve hayallerimin hesabını veriyorum üstelik tüm
yüreğimle belki de başıma dayanan silahta atış talimi yapan sözcüklerin gücü
ile kendi hikâyemi yazmadan duramadığım bir sahanlık ve mezarında mazinin
kürediğim yarınlar yazma şevkine ilham olan en çok da hüzünlü ve yarım hikâyeler:
ne bir aşk hikâyesi ne de kozasından firar eden ipek böceğinin elemi belki de
eften püften bir yoksunluğu varlık bildiğim ya da varlığıma denk düşen bir
cümlenin bende yarattığı etkiyi yazma ve yaşama edimi ile çoğalttığım ve azalan
kâbuslarıma yenileri eklenmesin diye düş gücüme sığınıp Rabbimle olan
buluşmamızda yüreğimi ihya eden bir saltanat bildirgesi elbette düz bir çizgide
ya da yolda yürümediğimin de bilincinde düşmemek adına çukurlara belki de
çukura kaçan gözlerinde bilinmezin ben sadece yüreğimi örtme bahanesiyle bir
yandan da yüreklere dokunup yüreğimdeki yamayı küçültmek adına sözlendiğim
gecenin firarı yüreğimden ve kâğıda damlayan her sözcükle hoşbeş geçinmeyi bir
rahmet sayarken nihayetinde içimdeki boşluğa dolgu yaptığım tıpkı kıvılcımlar
saçan gözlerinde yüreğime birkaç beden büyük gelen sevgi skalasında işaretlemek
huzuru ve mutluluğu.
yüreğimi örtme bahanesiyle bir yandan da yüreklere dokunup yüreğimdeki yamayı küçültmek adına sözlendiğim gecenin firarı yüreğimden ve kâğıda damlayan her sözcükle hoşbeş geçinmeyi bir rahmet sayarken nihayetinde içimdeki boşluğa dolgu yaptığım tıpkı kıvılcımlar saçan gözlerinde yüreğime birkaç beden büyük gelen sevgi skalasında işaretlemek huzuru ve mutluluğu.
Yürek sevgisiz kalırsa üşürmüş.Yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
Sevgili arkadaşım, hoş geldin. Sevgisiz geçer mi hiç ne ömür ne gün hele ki esin kaynağımız ve mutluluğumuz iken sevgi.
Her daim her daim sevgiden yana yolumuz...
Çok teşekkür ediyorum güzel yüreğine.
En içten sevgilerimle canım arkadaşım