
Sira dişi
Sözcüklerin vedasına düşüp de yolum,
bol keseden sevdiğim zamanların dokusudur yazmaya durduğum her şiirin
gövdesindeki delikler ve patavatsız yüreğimde saklı bitimsiz heyecandır elbet
kurşun yediğim mavinin dokunulmazlığında bir hayalete dönen mevsimin de t/aşkın
efkârı.
İçerlediğim karanlık elbet muhatabı
yalnızlığın ve görünmezliğin de mucidi iken yanan kalemim ben beyhude bir
yakarışla döneniyorum girift yolların tinine dolan ay ışığına seriliyorum
mütemadiyen ve yanıyor bedeni gölgelerin ki şerit değiştirdiğim bir ağaç
kovuğunun sırtını sıvazlıyorum ve ölü gözlerinde şafağın sadece dikiyorum
söküklerini geçmişin.
Marazi bir beyanat, söylem babında
ıslıklanan fukara ve yetim vecizelere yüklediğim sorumluluk.
Dalgalar adam boyu oysaki çölün
uğultulu tebessümünde kilitli kalmış bir sandık elbet kükreyen göğün şakıyacak
yaşlarına eşlik etsin diye tereddütsüz gözlerimi diktiğim yakamozlar… öylesine
ikilem yüklü bir var oluş iniltisi ki bu az sonra kar yağacağına da eminim kış
güneşinde sıvışan kar bulutlarının yakasına yapışıp acıları ve beni azat
etmesini fısıldayıp da dumanlı başına…
Ölümlerden ölüm beğenmek ve seçimini
yaptığım bir kuytuda unutulmuşluğum gerçi nadir düşüyor yolum bu pervasız
izbelere lakin kendime telkin ettiğim kadar da huzurluyum ve külüstür bir arabada
kilitli kalmış bir çocuk gibi en çok temiz havayı özlüyorum lakin cennetten
firar etmiş bir bulutun eşliğinde ben de haykırırken özlemin yalın haliyle.
Fink atan gösterişli yalanlar ve
azığa alınmış yalancı aşklar demek ki aşkın de beş halinden biri, kaçkın
gözyaşlarında biriken nidalardan dokuduğum bir cennet köşesi ve başşehrinde
misafir yüreklerin kölesi olmaya ant içiyorum sözcüklerin ve maruzatları
dilleniyor iç sesimin.
Pekişen bir kıvanç, dün yatırım yapıp
da yarınlarda iflas edecek bir hisse senedi gibi kompartımanlarında bu yüreğin,
diken üstünde yaşıyorum renk körü bir aşkın turkuaz çılgınlığında gövde
gösterisi yaptığı sönmüş feri gibi yıldızların gölgeli sığınaklarında şehrin,
türediğim belki de gerçeğin ta kendisi bir o kadar kendimi tükettiğim bir
aymazlıkla sözcük avına çıkmış bir şahin gibi ve kanatları yolunmuş bir tavuğun
da son çırpınışları iken ne zamanki ölümü solusa sahibinin kollarında.
İhanet yüklenmiş evren ve insanlık ve
tecelli eden sıra dışı acılar ne de olsa nankör ve illet bir teselli bu: acıların
ve yalnızlığın dokunulmazlığında unutulmuş bir ateş gibi için için yanıp hala
sönmeyi bekleyen ve de kış uykusundan uyanması da an meselesi iken ben hala
yazın ılık kollarında serilmiş bir lahit gibi tasamla taşkın bir nehir
yatağında kurtarılmayı bekleyen bir kazazede edasıyla dokunmaya çalışıyorum
insanların yüreklerine.
Ağırdan aldığım kaçınılmaz.
Ağır aksak ilerlerken azığa aldığım
düşlerin her zerresinde şahit iken gerçekler ve omzumdaki melekler bir tebessüm
daha armağan ediyorum geceye ve gündüze filan da ulaşma kaygım yok iken
sonsuzluğun mealinde sırlar döşüyorum yankılı dağların dibinde yeşeren umut
gibi kimi zaman taşan hezeyanların meraklı bakışlarında çoğalıyorum elbet
öykündüğüm hiçliğin de şerh düştüğü bir taslaktır martaval yüklü gölgelerden
çektiğimi de kendime saklarken.
Mavi bir düşün habercisi farkındalık
kazanan karanlık ve İlahi sevginin de mazhar olduğu bir düş arası yalnızlık.
Satırlar kundaklanırken ve kanadı
kırık martı ölürken…
Düşüncelerin solduğu karanlıkta
mustarip olduğum kayıp yanımla…
Ve işte geldim kucağına yalnızlığın,
düşkün kılavuzu yıldızların ve ben seyrüseferinde dillenmeyen duyguların,
yardan da serden de vazgeçmediğim bir kapı aralığı.
Laneti giyinen düş gezginleri.
Yanık sesinde ölümün.
Bağdaş kurduğum her renkte saklı iken
yarın ve meali ıssız sevdalar, kurmalı bebek gibi gelip giden sözcükler…
Baş koyduğum her satır.
Başvurduğum bir bilmece belki de
aksayan ayaklarına tabi olduğum kader ve kedere yüklediğim intihar mektupları.
Ne vazgeçtiğim.
Ne teğet geçtiğim…
Belki de dünyanın en geçimsiz
insanıyım.
Metazori olmayan sevgilerin de meali
iken kardığım dünümde saklı ihanet elbette kehanet erbabı her iyilik.
Müşkülümde sanrılar.
Mülkümde yokluk.
Mücevherlerin de şahı iken bir avuç
toprak.
Sözcüklerden diktiğim kefenim ve
teyakkuzda iken yüreğim elbet mimlenmiş gölgemle kavgalıyım.
Sancağını kaybettim mutluluğun.
Aşkı parselleyen özleme de kenetlendi
varlığım.
Kuvözünde yenilginin, parmak arası
yalnızlığın da hüviyeti elbet denk düşer şiire.
Koyu gözlerinde acıların benden
gayrı.
Kaybolan sesinde mutluluğun bir nebze
de olsa edinseydim keşke yüreğimdeki çepere.
Kaybolduğumu saklı tuttum; sırları
ise salıverdim.
Metanetin doz aşımı ile sürüklendim
de.
Yeltendiğim hiçbir düşün de muadili
değil gerçekler.
Saksağan kuşuna fevri öfkem ve sandık
sandık özlem biriktirdim madem sandığımda.
Varlığım nasıl ki töhmet altında.
Sözcükler ölmeden de düşmesin asla
yakamdan gerçi asla iki yakam da gelmeyecek bir araya tıpkı sevdalı İstanbul’un
ithamları ile savrulduğum bir tanker yangınında Boğaza nazır tüm güzellikleri
de dikmişken içimdeki mintana.
Ve susuyorum yüce Rabbim.
Kaderimle sırdaş yenilmişliğimle de
sadece sana sığınıyorum.
Affının telaşı ile erdiğim hiçlik
mertebesinde mutluyum da kendimce acılarımla.
Sefasını sürmekse cefanın…
Ben kocaman bir yenilgiyim ve sadık
olduğum kadar inancımla yeter ki dokunulmaz olsun acılarım.
Değerli Seçki Kuruluna ve sevgili arkadaişlarıma çok teşekkür ederim
Sözcükler ölmeden de düşmesin asla yakamdan gerçi asla iki yakam da gelmeyecek bir araya tıpkı sevdalı İstanbul’un ithamları ile savrulduğum bir tanker yangınında Boğaza nazır tüm güzellikleri de dikmişken içimdeki mintana.
Ve susuyorum yüce Rabbim.
Kaderimle sırdaş yenilmişliğimle de sadece sana sığınıyorum.
Anlamlıydı. Yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle..
Teşekkür ederim canım arkadaşım. Sevgimle