
Tebeşi̇r tozu
‘’Bu mevsimde şehre inen tüm
renklerin adını biliyorum ve tüm renkler inerken şehre, çiçekli ilahiler
söyleyeceğim.’’
(Alıntı)
Sözcükleri protesto etme hakkım
elimden alındı aslında kendime sunduğum bir fermandı öncemde suskunluğun mubah
olduğu aslında anımda da saklı iken sessizlik ben şehri cilalıyorum yorgun
renklerle ve üstüme başıma bulaşan boya ile de şenleniyorum. Yaramaz bir
çocuğun tasviridir aslında her güne d/okunmak adına yazdıklarım bir o kadar
kendimi kendime misafir ettiğim.
Bir ç/ağ yangınıymış meğer şiirler
aslında şiir gibi gördüğüm hayatın her noktasında eşlik eden bir çiy tanesi
işte içimdeki umut deryası ve sözcüklerin mazbut ve külyutmaz aşkıyla kendime
inşa ettiğim müthiş bir dünya.
Aymazlığında zamanın ve zaman daha da
tükenmeden türetmeliyim illa ki aslında türevim olan dolunaya mahcup bir bakış
fırlatıp bir yıldız olduğumu teyit etmeliyim ve bir çiçek olduğumu da hele ki
nüfus cüzdanında yazan adımın hakkını vermeliyim.
Gülmekse payıma düşen en çok kendi
saçmalıklarıma güldüğüm ve kocaman bir paravan inşa edip içimdeki kız çocuğunu
ikiye b/öldüğüm artık nasıl bir rehavetse nice çizik atıyorum önümdeki kara
tahtaya ve rahmetli babamın bana ilk dersimi verdiği günlere gidiyorum ne de
olsa dolaylarımıza ölüm ve izdiham henüz uğramamıştı.
Tebeşir tozunu hep sevmişimdir gerçi
beni hapşırtan o toza olan düşkünlüğüm- hiçbir zaman da azalmadı- ve evin
salonun ortasına yerleştirdiğimiz o kocaman kara tahta ne de olsa öğretmen
kökenli bir ailenin evinde illa ki kara tahta bulunur, demenin meali iken en
çok da annemim kızdığı o toz bulutu ve aradan geçen onlarca yılın ardından,
elimde hala bir kalem duvarı boydan boya harflerle dolduruyorum ve hala çöpe
atmaya kıyamadığım üniversitedeki ders notlarım durum şunu gösteriyor ki
doğduğum ç/ağda rehin kalan bir aklı beş karış öğrenci kimliğimin de tefsiridir
akıl alfabemde uçuşan hayallerin de dokunuşu elbette beyaz kâğıda boca ettiğim
bir o kadar içime akıttığım göz yaşı.
Rengin tutuculuğu belki de ve siyahın
dokunulmazlığında beyaza olan düşkümlüğümle kontrast renkleri ve duyguları
nasıl da kombin ederim ve işte safran sarısı bir gece ve bana verilen emirle
uzuyorum hayatın merdivenlerinde hem de ulaşabildiğim kadar yüreğin en yüksek
rakımına tekabül eden bir hayal bulutuna sevdalandığım nasıl ki yadsınamaz
tünediğim boşlukta bir peri kızı olmanın haşmetiyle süzülüyorum bir oraya bir
buraya.
Temkinli yaşamaksa her daim.
Ve zaman zaman c/esaretimin
kırıldığı.
Derken bir yakamozun ç/ağrısı ve kuş
olup uçtuğum üstelik şehrin tepesine şairin boca ettiği kova kova renkli
boyayla tüm evrene bir gök kuşağı ısmarladığım ve laci gözlerinde gecenin ufkun
hizasında şen şakrak mizacıma ben bile inanamazken.
Günlerden ne ola ki? Aşkın sağdıcı
iken şiir.
Gecelerden gece beğeniyorum madem…
Ve işte matemin çağrısına yenik düşüp
istiflediğim gözyaşı nihayetinde vakur bir çırpınış ve özgürlüğümü ilan ettiğim
bir türkünün akabinde aslında sadece içimdeki çalgıcının kulağıma haykırdığı ve
kalp gözüme de sirayet eden notalardan çaldığım bir aşkın masalını yazmak adına
yeniden doğuşumu müjdeleyen mütevazı kelebek ve sanrılı müdavimi iken evrene
kenetlendiğim vakur bir tını ve tanısı bilinmezin tüm bilindik cevapları da
sonsuzluğa uğurlarken.
Kelamın dibine geldiğim bir an ve
işte mucizevi seferberliği hayatın derken ulvi bir dokunuş ve her şeye ve her
tutkuya mahal veren bir dirlik çağrısı.
Kebir defterinde yasaklı maddeler.
Kabir defterime henüz dökümünü
alamadığım günahların ve af dileyişlerim.
Rabbin çağırdığı uzaklardan
yakınlaştığım o güzergâh ve illa ki acı çekmeliyim, demenin de meali iken bir
şiiri yüz görümü verdiğim bazen bir hikâyede kendimi de anlatmadığım aslında
kendimle rastlaşmak adına peşine düştüğüm bir yolculuk ve mimozaların
yangınında alevlenen Büyükada hele ki son gidişimde başıma güneş geçip de tüm
neşemi çalan.
Zanların tutkalı iken kâhinler ve
aşkın da müridi iken yürek.
Defolu bir sağanak ve sadece ben
ıslanıyorum ve tüm ahmaklığımla da söyleniyorum ve düş gücüme bir rivayet sunup
da rehavetim sonlanıyor artık nasıl bir mucize ise sesim titriyor lakin başa
alıyorum çaldığım tüm notaları belli ki nokta atışı yapacağım bir günün özlemi
ile aşkın başşehrine misafirim.
Tünen her duygu ve latif ruhun devasa
kasveti aslında neşeye delalet bir mısrada saklı tuttuğum umudum.
Şimdi sorgularken ve tutuşurken sözcükler
ve işte kürediğim tünel tıpkı dünün uhrevi yalnızlığında ben bir şah beyide
denk düşüp yanan kozalaklarla yoksa yeniden bir ağaç olmayı mı diliyorum lakin
latif yüreğimden olsam olsam bir çiçek bahçesinde kendine batan bir çiçeğin
dikeni olurum elbet rengimden sıkılıp sık sık renk değiştirdiğim bir düşün de
renk ambiyansında sevdiğim kadar da kendimi huzurlu ve mutlu hissettiğim…
Mademki gökten üç elma düştü…
Hayır, hayır, düşse düşse uçuşan
kelebek kanatlarıdır ruhumun en azından günü yaşanır kılan bir umutla başımı
koyduğum mutluluğa da nail olduğum elbet sevginin ve inancın gücü satırlara
sirayet ederken...
yine çok beğenerek okuduğum bir yazıydı...
tebrikler ve saygılar sunuyorum...
üstadım şeref verdiniz.
çok sağ olun
saygılarımla
Sözcükleri protesto etme hakkım elimden alındı aslında kendime sunduğum bir fermandı öncemde suskunluğun mubah olduğu aslında anımda da saklı iken sessizlik ben şehri cilalıyorum yorgun renklerle ve üstüme başıma bulaşan boya ile de şenleniyorum. Yaramaz bir çocuğun tasviridir aslında her güne d/okunmak adına yazdıklarım bir o kadar kendimi kendime misafir ettiğim.
Yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
Canım arkadaşım çok çok sağ ol. Sevgilerimle güzel yüreğine