
Yalnizlik ve yazmak
Sessiz bir vaveyla adeta çıtkırıldım
düşlerin bekasına sığınan tanrısal bir d/okunuş ne de olsa sözcüklerin mealinde
saklı gizemli yaftalar ve de şehrin ayakyolu ne de olsa uyruğu olmayan acılar
güme gidiyor ve hümanist edimlerde sözcükler dokunulmazlığını ilan edip vurup
kaçıyor belki de basıp zillere korkutuyor kat maliklerini.
Sözcüklerden kurulu bir dünya
ithamları yok saymaksa…
Aşkı pür neşe karşılayan cilveli
dolunay ne de olsa tüm yıldızlar ve dünya ona âşık ve onun peşinde.
İksirin içiminde bir yudum hüzün
taşıyor bardaktan ve acıyan yüreklerde mavi bulutlar oynaşıyor ihbar ettiği
dünün manifestosu aslında azat ettiğin anından firar edip de yarınlara kucak
açtığı.
Elemden yana dönüşü olmayan bir yol
ve k/atıksız.
Azat etmekse zamanı ve işte
yelkovanla nasıl da oynuyor akrebin zehirli iğnesi.
Lal satırlar ve notasız şarkılar
elbet künefe tadında hayat ve rüzgarın taslağında yan yatmış şiirler ve şairler
kümülatif bir hezeyan neticesinde doğmakla iştigal evren ve öldürmekle. Bir
bebeğin gözlerini açtığı o an, ruhunu teslim eden bir canlı dünyanın hangi
köşesinde birbirine paralel geçiyorsa ölüm ve hayat.
Kırağı çalan coğrafya aşkın aç gözü
keşke tok gözlü olmanın da bir yolu mu olmalıydı deme gayesi ise elbet aşk
meleğinin yorgun kanatlarına konan benekler gibi ve çilli rüzgâr çileli
yılların su gibi akıp gitmesinde öncü bir kuvvet.
Sürgün yemiş ahali şehri terk eyleyen
kibirli bir taslak şehrin panjurlarını kapatıp da içine kaçan bir ipek böceği
belki de yerin altında yaşamayı şiar edinen bir köstebek ve yaralı şair kangren
olmuş her dününde hala yaftaların zincirleme kazasında kendine bir dönüş yolu
ararken düşüp de yolu aşka ve izah etmekle inkâr etmek arasında gidip geliyor.
Kaygılı göğün kanaviçesi bulutlar ve
uhrevi duygular hicabın gölgesine sığınan bir balya acı gibi dalya demeyi ön
gören aşkın görünmeyen yüzü nedametlerden kazdığı tünelde ısrarla sevmeyi şerh
düşmüş bir kelebek kadar naif ve kırılgan iken şairsel iç çekişine sığınan
imgelerde kayan zamana ve gölgesine isyan edip günahtan günaha girmenin verdiği
mahcubiyet ile Rabbine yakın dünyaya uzak bir vaveyla elbet şairin kursağında
kalan yarım hikayeler.
Özrünü makineli tüfek gibi dile getiren
bir ihbar ve arayışın hezeyanında bilmemek andığın ve ar bildiğini sonsuza
kadar nasıl saklı tutacağını.
Günün tünediği bir ağaç kovuğu ve
ışığı içine hapseden habis bir ur yine de hüviyetindeki tüm numaralar onu şiir
yazmaktan alıkoyamıyor.
Genzinde hikâyeler saklı şairin.
Yutağında aşk ve ellerinde hasret
dokunulmazlığın kerameti ile iflah olmaz yaramaz bir kız çocuğu şarkıların
gıyabında bir ninni ise unutulmazlığın firarı ve bir marş ise sözcüklerin kırık
tekerinde dize gelen yaftalar.
Mevsim.
Kilimi olmayan bir oda.
Odası olmayan bir yürek.
Yüreği olmayan nice canlı.
Efkâra delalet bir yakamoz ve
çırpınan dalgalar aslında içindeki acıyı döverken…
Kuvözünde büyüyen bir masal ve
hidayetin basamakları önünüzde dururken ve siz bunu göremezken ve evet, şairin
gizemi ile tokuşan satırlar aslında şiirin yokluğunu son zamanlarda içine derin
derin çeken bir serenat ve göğün ortadan ikiye ayrıldığı ve ayracı da hüzün
iken mevsimin kibrine ve kinine karşı gelip kendi mevsimini yaratan ve yaşayan
şair artık ipler kimin elindeyse…
Büyülü bir metanet ve merhametlilerin
en merhametlisi Rabbi dışında tek sığınağı hazan ve hüzün olan mavi kanatlı
göğün de zıpkın yemiş kuşu iken şairin tünediği her hasret aslında yakamozların
çağrısı ile dününü yarına taşıyan yorgun bir mevta gibi kirlenmeden yaşamanın
da tek çaresi iken yalnızlık ve yazmak…
Uzakların ç/ağrısında saklı tüm
kinayeleri de yok sayıp ve şair, sessizce severken tek tanığı ise meleklerin
süzgün kanatlarına konan ateş böcekleri gibi içindeki ışığı kâinata yaymakta
kararlı ve ısrarcı üstelik tüm kâinat yerine sevmeyi de şiar edinmişken şair ve
kendini sevmeye çeyrek kala sonsuzluğa uğurlanacağını da bile bile…