
Yarin bi̇r kelebek olarak doğabi̇li̇ri̇m
Frapan sözcüklerin mahcubiyet
yüklendiğini g/örmüyor kimseler belki de boşluğun pimini çekip, elzem bir
sessizliği hak ettiğini de düşünmüyor mevsim.
Yoz ve batıl gölgelerin
misafirhanesindeyim sanırım her bir sözcük soyut ve devasa anlamlarını saklı tutuyorlar
insan ırkından.
Sahip olduğum hiçbir şey yok bir
evrene sahip olduğumu düşünüp fıtratım gereği terk edilmişliğin ve ait
olmadığım ıslahevinin hüznünü yaşarken.
İklimlerden iklim beğeniyorum zaman
zaman; tutuşan göğün barut dolu bulutlarında bakir sancılar bırakıyor kuş
sürüleri.
Bir edim.
Derken bir izlek.
Çok da marifetmiş gibi sevgiyi lime
lime eden bir mahcubiyet bile taşımıyor mevsim.
Cüretkâr rüzgârın kızılında saklıyım
tıpkı kırmızı saçlı doğup saçın sarıya dönüşürken hala bir bulutta saklı
olduğunu düşünüyorum Tanrı’nın ve sessizliğine ses olan huzuru kucaklıyorum
yorgun bir gecenin kıblesinde süt dökmüş kedi gibi sevgiden medet ummanın
neresi yanlış, derken sırt çeviriyorum renklere.
Rengim yok benim tıpkı acılarım
sırnaşık bir ifade ile düşmezken yakasından mavi benekli kelebeğin… ve o
kelebeğe özeniyorum çünkü ne bir yarını var ne de dünü sadece yaşadığı tek bir
günü sahiplenip Yaratıcının da onu sahiplenmesini diler ve susarken kanat
seslerinden gelen acının kırıntıları.
Hala sevmeyi başarabilen nadir
insanlardan olmasını dilerken karşımda resmigeçit yapan insanlığın ne amaçla
sorgulandığımın da bilincinde değilim asla.
Atlas yorganımdan uçuşan pamuklar ve
pamuk ellerinde masumiyetin, tek suçum insanlara duyduğum inanç ve güven.
Yıkılmayan bir d/ağ bu aslında
yıkılanın ben olduğu yine de asla tepesine çıkmıyorum Kaf dağının üstelik tüm
mensuplarına bu hazin duygunun içten, kocaman bir selam veriyorum…
Karşılığı olmayan bir selam bu.
Sırtını sıvazlarken her milimine
kadar yaşanmış ve yaşanma ihtimali olan güzelliklerin de vakur sesindeki yitim
ve bitim ile bir gökdelenin tepesine çıkıp da kendimi aşağı bırakma isteğine
rest çekiyorum ve biliyorum ki; bu, geciktirdiğim bir ölüm.
Bölündüğüm kadar sıra dışıyım.
Ölümün makul bir bitiş olduğuna kani
ses vermeyen göçmen kuşların çığlıklarında saklı o hüzün ile de içli dışlı.
Sarı beyazlı kuşlar… asla benim
olmayan.
Saçlarımdaki kırlangıç yuvası ki
aslında saçımın bile olmadığı.
Bedenimdeki tümsekler, kamburum ve
safi yalnızlığım ki hiçbir Allah’ın kuluna söz geçiremezken üstüne üstük ezik
addedilen yaralı bir yamalı bohça ve hala dikmekle meşgul o kocaman deliği ve
de eklenen delikler.
Elekten geçen mevsim gibiyim aslında.
Elimine edilen bir benliğin ta
kendisi serzenişi bile kendine.
Yetemediğim kadar da kendimle
uzlaşmak adına insanlardan medet umduğum ve tescillenirken safiyet yüklü ruhum,
kezzap döktüğüm mazim bile hala kanlı canlı eşlik edebilmekte an itibari ile
kuşandığım bu hüzne.
Boyutsuz bir dalga olmak demek ki
Rabbin bir hikmeti ve sadece O’nun katında kabul görmek adına.
Ki Rabbine itaatte kusuru olmayan
yaralı kuşlardan bile darbe alabilmek çok mümkün.
Her şey bu kadar basit ve sıradan
iken sıra dışı addedildiğim doğasında saklı mevcudiyetimin.
Kopamadığım ne çok şey var hala ve
hala resmedebildiğim ölü bir mevsim ve ölü kuşların kanatlarında sadece
deliksiz bir uyku çekme isteğim.
Yüreğim ne atıl ne de birilerine
atıfta bulunuyor çünkü olan ve olmayan her şeyden ben mesulüm.
Mesela önümüzdeki on yıl içerisinde
beklenen o büyük Marmara depremi belki de sele kapılacak insanların ayağına
değen taşım ben.
Bir yaya geçidinden geçmeye çalışan
yayaya da çarpıp kaçan sürücü de benim hatta ve hatta doğadaki bu iklim
değişikliğinin tek sorumlusu.
Anlamadığım aslında anlamaktan ve
anlatmaktan yorulduğum bir de sevmekten ve herkesi en tepeye yerleştirmekten bu
anlamda üstümü ezip geçenlere şükran duyuyorum çünkü ölümümü ve umutsuzluğumu
çağrıştırıyor her biri.
Sevdalı bir kelebek iken çiçeklere
iyi ki de ikinci günü yok hayal kırıklıkların ve yaşama serildiğinin de kanıtı
iken uçuşan kanatları ve gözümde uçuşup giden kanatsız acılar sadece
Yaratıcının vakıf olduğu ve asla seslenmeyeceğim bir yeni gelecek ve yeni
insanlar yeniden sevip yüreğimde saklı tutacağım.
Zaman yanarken üstüne dökecek suyum
yok.
Suyum çekilirken içten içe ve iç
geçirirken yüzmek için gücüm yok.
Ölümü giyinen mevsim gibi ve o
kelebek ve binlerce kelebek.
Bir kelebek olmayı dilediğim lakin
yarınların yeni acılar getireceğinin bilincinde bir kelebeği kıskandığım.
Ölüm bu kadar mı yakın ya da uzak ve
mesafelerin göreceli olduğu ve İlahi Aşkın da tek gerçek olduğu ve bunu borçlu
olduğum insan ırkı: sevgiden yana taviz vermeden sadece O’nun hak ettiği bir
sevgi içimin ırmaklarından taşan yine de son bir şans vermek…
Ne kendime ne umuda.
Sadece hayallerimin otağı kurduğu
gönül tarhında son bir dilekte bulunduğum yine sadece O’nun bildiği ve
kimselere sırrımı vermediği.
Yarın bir kelebek olarak doğabilirim
ve asılı kalacağım hiçbir yarını da telaffuz etmediğim.
Kıskandığım tek canlı acıların asla
incitmediği.
dost emeğine kalemine yüreğine sağlık selam ve saygılar
Çok teşekkür ediyorum dostum. Eksik olma. Selam ve saygılarımla
Kıskandığım tek canlı acıların asla incitmediği.
Severken incitiyorlar onu kısa iken ömrü, kelebekler bir güne kim bilir ne acılar ne mutluluklar sığdırır bilinmez ki.
belki bize bir gün görünen ömrü ona bin yıldır kim bilebilir Allahtan başka. anlamlıydı vede hüzünlüydü. Yüreğine sağlık arkadaşım sevgilerimle...
Kesinlikle arkadaşım kimseeler bilemez Rabbimden başka. Çok teşekkür ediyorum güzel yüreğine.
Sevgimlesin canım arkadaşım.